Varoluşçu yazarların son temsilcilerinden ve önde gelenlerinden olan Çek asıllı Fransız yazar Milan Kundera'nın ilk Fransızca romanı.

Roman kısa bölümler halinde yazılmış. Dili akıcı ve anlaşılır. Yazar, çok yaratıcı söz öbekleriyle anlatımı zenginleştirmiş: aşk engizisyonu, düş yönetmeni, olasılıklar ağacı gibi.
Kahramanlarımız Jean-Marc ve Chantal. Aralarındaki yaş farkı olan çiftimizden Jean-Marc, Chantal'dan yaşça küçük ve Chantal'a gerçek anlamda aşık. Olgun sevgilisi Chantal ise daha önce başından bir evlilik geçmiş, çocuğunu kaybetmiş bir kadın. Haliyle de yaşananlar onu dünyaya karşı daha umursamaz ve sorumsuz yapmış, daha bireyci kılmıştır. Romanı okurken çocuğunun aklına geldiği bölümlerden anlıyoruz ki çocuğu yaşasaymış eğer rutin bir ev hanımı olabilirmiş; ancak yaşadıkları onu "varoluşçu" yapmış oluyor bi yerde ve Chantal'ın bu hallerinin nedenini de öğrenmiş oluyoruz.Bu yönleriyle Chantal bize bir başka varoluşçu yazar Albert Camus'un "Yabancı" romanındaki annesini kaybedip bunu umursamayan kahramanı Merseult'ı andırıyor. Neyse... Çocuğunu kaybettikten sonra eşinden de ayrılıyor ve genç Jean-Marc ile tanışıyor ama bir süre sonra ondan da sıkılmaya başlıyor ve ilişkilerini sorgulamaya başlıyor ve romanımızın ana teması buradan ilerliyor. Sorgulamalar ,güvensizlik, Chantal'ın umursamaz tavırları, romantik ve aşık Jean-Marc'ın acılarıyla ilerliyor roman ve bize yaşamı, kadın-erkek ilişkilerini, modern çağın caniliğini sorgulamak üzere zihnimize soru işaretleri bırakıyor, çok güzel felsefi cümleler eşliğinde.
"Düşler, aynı yaşamın farklı dönemleri arasında arasında kabul edilemez bir eşitliği dayatır insana, insanın hiç yaşamadığı şeyler arasında eş düzeyli bir eş zamanlılığı dayatır;ayrıcalıklı durumunu yok sayarak şimdiki zamanın varlığını yadsır." (s.12)
"Attığımız her adımın kontrol edilip kayda geçirildiği, büyük mağazalarda kameraların bizi gözetlediği, insanların geçerken birbirine sürtündüğü, insanın ertesi gün araştırmacılar ve anketçiler tarafından sorguya çekilmeden sevişemediği bu dünyada bir insan nasıl olur da bir insan herkesin gözü önünde kaybolur." (s.10)
"Oysa bugün hepimiz birbirimizin benzeriyiz; işimize karşı gösterdiğimiz ortak ilgisizlik bizi birbirimize bağlıyor. Bu ilgisizlik bir tutku haline geldi.Çağımızın tek büyük, kolektif tutkusu."(s.68)
"... oysa insan bu değişimlerin basit bir aracından başka bir şey değil...bir lokomotifin icadı bir uçak tohumunu içinde taşır, buysa bizi kaçınılmaz olarak kozmik bir füzenin yapımına götürür....Başka bir deyişle bu Tanrı'nın tasarladığı şeyin bir parçasıdır.İnsanlığı tümüyle değiştirip yerine başka bir insanlık koyabilirsiniz, ama bisikletten füzeye doğru giden gelişimin önüne hiçbir biçimde geçemezsiniz.Bu gelişmenin mimarı insan değildir; insan yalnızca bir uygulayıcıdır.Hatta zavallı bir uygulayıcı....Bu anlamı yaratan biz değiliz, Tanrı; bize gelince, dünya üzerindeki görevimiz O'na itaat etmek ve kendi iradesini yerine getirmesini sağlamak." (s.111-112)