dava etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dava etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ağustos 2014 Perşembe

DİSTOPYA ve EN İYİ DİSTOPİK ESERLER

 Hastası olduğum bir edebi türdür, ütopya. Ne zamandır üzerine yazmayı düşünüyordum; fakat bir türlü yazamamıştım.
 Yunanca'da "olmayan yer" anlamına gelen distopya sözcüğü, baskıcı bir düzen tarafından insan toplulukların sindirilmesi, geleceğe dair karanlık-kötücül bakış açısı gibi tanımlarla açıklanabilir.
 Daha çok totaliter rejim eleştirilerini anlatarak edebiyatta var olmuştur. Baskıcı devlet yahut otorite aygıtının insan üzerinde kurduğu sınırları zorlayan tahakküm olarak anlatılabilir.Peki bu eserleri anlamak yorumlamak zor mudur ? Tabii ki de cevabı kişiden kişiye değişir; ancak belli bir okuma kültürüne erişildikten sonra okunması, anlaşılması açısından daha faydalı olabilir. (En azından bende öyle oldu.)
 "Anti-ütopya" ve "karşı ütopya" olarak da adlandırılır.
 Kavramı ilk defa J. Stuart Mill kullanmıştır.
Peki en iyi distopyalar listesine göz atarsak karşımıza hangi kitaplar çıkar ?
                                    
 1- 1984-George ORWELL :

Distopyaların baş tacıdır. İnsan hayatı boyunca en az birkaç kez okumalıdır.
Big Brother insanları izlemektedir. Dünya birkaç totaliter devletten ibarettir. düşünce polisleri vardır. Düzenli olarak insanların bellekleri temizlenir.Ama aşk karşı koyar.1984 ile ilgili bu bağlantıda ayrıntıları bulabilirisniz: 1984



2- Biz-Yevgeni Zemyatin:
  İnsanların D-503 gibi numaralarla adlandırıldığı cinselliğin bile devletin denetiminde olduğu rüyaların yok edildiği bir ülkeyi anlatır Zemyatin. 1920 yılında yazılmış; ancak Rusya'da tehlikeli görülmesi sebebiyle yurt dışına kaçırılmış, 1924'te İngilizce basılmış, doğduğu topraklara ise 1988'de dönebilmiştir. Distopyanın atası sayılır, Orwell'ın "1984"ü ve A. Huxley'in "Cesur Yeni Dünya"sını "Biz"i okuduktan sonra yazdıkları söylenir.


 3- Fahrenheıt 451- Ray Bradbury:
451 fahrenheıtta yanar çünkü kağıtlar, kitabın kahramanı itfaiyeci Montag da Bir zamanlar yangın olan evleri söndürürmüş itfaiyeciler, benzeri bir cümle korku toplumunun genlere işlennmişliğini anlatır; çünkü artık itfaiyecilerin görevi kitap yakmaktır. Etkileyici, yalın ve çarpıcıdır. 80 darbesinde Türkiye'de birebir gerçekleştiği için distopya sayılır mı emin değilim ama dünyada bir distopya olarak kabul edilir.


4- Dava- Franz KAFKA:
Bir dava ama ne dava belli ne de suç. Tek belli olan suçlu: Joseph K. Devletin gücünü ve güçlünün egemenliğini, egemenliğin sözde adaletini anlatır bize Kafka, Dava'da.Bir önceki yazımdır, hemen altta. Bağlantı vermeme gerek yok sanırım.

5- Sineklerin Tanrısı- William GOLDING:



 Golding'in yazdığı aslında ilk başta çocuklar için olan sonradan ise genişletilerek bir distopya haline gelen eseri. Nükleer savaştan sonraki bir gelecekte bir grup çocuğun adaya düşmesi ve gitgide şiddetlenen yönetim kavgasını anlatır.

6-Otomatik Portakal- Antonny BURGESS:
 Alex ve genç arkadaş grubu bir suç çetesidir, yakalanır bir gün Alex ve devlet tarafından çılgınca bir rehabilitasyon programına alınır. Daha önce hakkında yazdığım eleştiri: OTOMATİK PORTAKAL

 Bunun dışında başta Aldoux Huxley'in "Cesur Yeni Dünya"sı ve Ursula K. LeGuın'in "Mülksüzler"i gelir. Ardından yine bir sürü eser sıralanabilir; ancak dediğim gibi bunlar beni en çok etkileyenler ve tamamen öznel bir liste. Herkese ütopik yarınlar !!!


18 Ağustos 2014 Pazartesi

ELEŞTİRİ: DAVA- KAFKA

  Gregor Samsa'nın bir sabah uyanıp böceğe dönüştüğü "Dönüşüm" romanı gibi Kafka'nın "Dava"sında da bir sabah uyanır Joseph K. ve tutuklanmıştır, hayatı alt üst olmuştur. İşin ilginç yanı ise suçunu kendisi de bilmemektedir. Ve tüm roman boyunca Joseph K. nın suçunu arayışına tanık oluruz; tavan arası mahkemeleri, papazdan ve ressamdan yardım isteme çabaları,vs...

  Romanın aslı ve özeti yüzeysel olarak bu şekilde görülebilir, hatta bizdeki Aziz Nesin hikayelerine bile benzetilebilir. Hatta ve hatta zorlarsak bireyin devlet karşısındaki çaresizliğinden yola çıkarak "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz"ı bile andırdığı söylenebilir, ironik, yergici ve kara mizah türünde değerlendirilebilir. Oysa Kafka'yı ve onun oluşturduğu bir dünya olan "Dava"nın kapısının araladığımız zaman karşımıza birey açısından sorunlu varoluşu sorgulanan bir kitap; devlet açısından bakarsak da korkunç bir distopya çıkar karşımıza.
 Joseph K. suçsuz olduğu halde suçunu arar, avukat tutar, yardım ister; çünkü artık devlet tarafından kuşatılmış ve özgürlüğünü yitirmiştir. Devlet ve bürokrasi,mahkeme salonunda bile Joseph K. ya üst kattaki localardan bakar ve bizde anlarız ki devlet her yerdedir,egemendir, güçlüdür.
En son suçlu olduğuna inanıp sesini soluğunu çıkarmadan yaşamaya çalışır Joseph K. Oysa bir zamanlar-ilk duruşmasında- ne nutuklar çekmişti mahkeme karşısında. Artık sinmiştir, o derece ki infaz edilirken bile sesini çıkarmaz, sadece bir pencereden küçük bir ışık görür; tükendik ama hala umut var demektedir.
 Kafka'nın bu gerilim dolu, insana tırnaklarını yediresi romanı 1914'te yazılmaya başlamıştı, belki de iki savaş arasındaki baskıcı rejimlerin gelişini görmüştü. Belki de bu baskıcı rejimleri görseydi romanlarında kurduğu karamsar "kafkaesk" atmosferin dozajını arttırır, bizi daha fazla gerilime sürükleyebilirdi.
 "1984" kadar karanlık, "Otomatik Portakal" kadar umutsuz, "Fahrenheıt 451" kadar güncel ve gerçekçi bir distopya okumak istiyorsanız Kafka'nın "Dava"sını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.