1- Ulaşım:
İstanbul'un değil olimpiyatlara herhangi günübirlik herhangi bir organizasyona (kongre, final maçı, daha küçük bi şampiyona) ev sahipliği yapması gündeme gelince akla ilk gelen ulaşım sorunu olmuştur her zaman. Nitekim dünkü sunumdan sonraki soru-cevap bölümünde de gelen sorular arasında bu konu vardı. Yetkililerimiz de 11 ve 16 dakika arasında ulaştıracağız gibi şeyler söylemişlerdi; lakin yeterli olmamış, nasıl olsun ki iki kent arasındaki metro ağına bakar mısınız?

2- Spor Kültürü:
Efendim, ülkemiz olimpiyatları destekliyormuş hem de % 94 oranında. Bundan hiç şüphemiz yok, tv başında desteklesek ona da razıyız da buna bile pek inancımız yok. Bence bu destek oranı salt spor organizasyonu için değil; sosyolojik bir olgu. Yüzyıllardır Avrupa ve dünya karşısındaki kaybedişimizden kaynaklanan bir duygu. Tıpkı "Avrupa Avrupa duy sesimizi; bu gelen Türklerin ayak sesleri !" tezahüratındaki dışavurum gibi biz yapalım da bizim olsun da gururlanalım gibi
garip bir duygu işte. Yoksa aldık da n'oldu, Bu yaz ülkemizde düzenlenen FIFA U-20 DÜNYA KUPASI son 34 yıldaki 18 organizasyonun en düşük seyirci sayısı rekoru bizde. bakınız FIFA U-20 DÜNYA KUPASI seyirci ortalaması:
En sevdiğimiz spor dalı olan futbol da bile stadyumları dolduramıyorsak olimpiyatlar da mesela çekiç atma da eskrim de pentatlon da hentbol da nasıl bi seyirci kitlemiz olurdu ya da seyircimiz olur muydu, diye de sormak geliyor insanın içinden.
Haa ayriyetten "Olimpiyatları alalım mı ?" adı altında hemen hemen her kanalın sokaktan geçen, çoğunluğu da esnaf olan halkımıza yönelttiği ve "Tabii alalım, turist gelir." diye el ovalayarak cevaplar aldığı programlar da sizi yanıltmasın. Olimpiyat hengamesinden kaçan turistleri de düşünmek lazım; çünkü 2012 Londra Olimpiyatları'nda turist sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre % 7 düşüş göstermişti.
3- Tanıtım; Şike-Doping:
Tanıtım filmimiz de bir klasik olduğu üzere martılar, çay karıştırma sesleri, semazenler, balerinler velhasılkelam klasik "doğu-batı sentezi" arabeskliği vardı hem de bolca. Oysa Japonlar da ise olimpik sporcularının yer aldığı bir şehrin/ulusun spora olan düşkünlüğünü anlatan "olimpik ruh" teması ön plandaydı.
Haa biz yapamazmıydık böyle bi tanıtım filmi?
-Yapamazdık; çünkü elimizde olimpik sporcu sayımız çok az, hatta onlardan da dopingden ceza alanlar var. O yüzden elimizde öyle bi malzeme olmayınca biz de kendimizi huzur bulmak için martılara ve ney sesine bırakmış olabiliriz.
2 yılı aşkın bi zamandır devam eden şike soruşturması ve alınan cezalar da bunun cabası.
İSTANBUL TANITIM FİLMİ:
Gezi olayları ve "çapulcu"lar yüzünden olimipyatları alamamışız. Artık kına yakabilirlermiş, falan filan. Bir nedenimiz de bu. Dış basında kısmen bu tip haberlere yer verilse de son süreçte Buenos Aires'te Gezi olaylarının hiç gündeme gelmediğini birçok gazeteci teyit etti.
Ama Suriye konusunda maalesef aynı yerde değiliz; yine dünkü soru cevap bölümünde Monako Prensi Albert de olimpiyatların bölgeye etkisini sordu. E malumunuzdur ki Suriye ile savaşmak isteyen de bizim çapulcularımız değil.
Netice de hiç mi hak etmedik ?
Hak ettik, alabilirdik, siyasi irade çok istekliydi lakin işte adamlar bizim gözümüzden görmüyorlar İstanbul'u. Halkalarından 2'sinin İstanbul(Asya-Avrupa) olduğunu varsayarsak kesinlikle İstanbul'da olimpiyat düzenlenmelidir.
Ama işte bunun için sadece coğrafi güzellik yetmiyor. Diğer bütün sorunlarınızı da halletmiş olmanız gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder