2 Haziran 2012 Cumartesi

sessizliğe doğru

sözcükler dökülse de neye yarar ki konuşmak,
konuşsak uzunca anlatsam ki neye yarar. Sana
umutsuzca,
seni anlatsam,
seviyorum, desem; kal, desem; anlatamıyorum, desem;
inan desem.....
sıradanlığa teslim olmak üzereyken,
denesek bir yarım yamalak karanlık gibi.
Uzak ara açılsak kaçsak insanlardan,
kendi gürültümüze baksak.
Uzaklardan bir ses gelse "siz" dese
"kimsiniz, nereye?" dese
sürgünüz, desek;
kendimizden, tutsaklığımızdan, desek.
"eyvallah" dese o zaman, kırçıl sakallarıyla el sallayarak
koşup giderken soluklansak tam da bir eski ağacın altında,
ben, desem nefesim yetmeyerek; sen; sen, desen
kalsak yığılsak oraya; anlatamasak kendimizi, hayallerimizi.
Neden, niye ve nereye kaçtığımızı,
sorgulamalardan kurtulsak atsak zihnimizi gerçeklerden,
bizden başkasını düşünmeden, kimseleri düşünmeden
uzansak öylece yanyana;
ölümü hissetsek, ölümden sonraki ayrılığı da düşünmeden.
İnsanların ayırmamalarını dilesek ya da
bir taşa, bir ağaca, kazısak bunu ki
bizi bulunca anlasalar dileğimizi.
oysa şimdi yükselip de kendimize bakmadan önce son kez
uzanalım şöyle soluklanalım desem;
ama yetmese soluğumuz kalsak;
gözlerimizde kalsak
ben sende kalsam
sen kolllarımda kalsan
ağır ağır karışmaya başlasak sonsuzluğun bir yerinden birbirmize
ve
hiç ayrılmasak.....
yani biz istemeyiz de bu
bizim cennetimizde  olmayan yitik insanlar ayırmasalar bizi
neyse bırakalım da bizden sonrasını uzanalım sessizliğe;
zaten uzanmışız, susalım zaten susmuşuz
o zaman, o zaman, o zaman
hişşşşşttt sesssizlikkk
ağır, derin ve sonsuz sessizlikkkk
                                                                        "bir gece yarısı şiiri"-tan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder