16 Haziran 2014 Pazartesi

ÖLDÜRMEYELİM RUHUMUZU

 Derindir hayal kırıklıklarımız, acılarımız, her şeyimiz. Bizi yaşıyorsak bizim yaşadığımız her şey en uçtadır ve onu sanki kimse anlamaz. Her insanın yaşadığı acı kendisine büyüktür; çünkü çağımızın bize dayattığı tek gerçeklik bireyciliktir. Daha fazla "ben", daha çok "ben"dir. Artık körleşmiştir duygularımız, hislerimiz; anlayamayız insanları ve yaşadıklarını. Yitirmişizdir "empati" duygumuzu, yerine salt bir gösterişten ibaret, "Ah canım, vah canım!"lı basit bir sempati kalmıştır. O da dostlar alışverişte görsün mahiyetindedir.
 Gitgide mala mülke daha fazla önem veriyorsak bu bizim insanlığımızın yitişinin başlangıcıdır. Herhangi bir meta, tanıyalım-tanımayalım bir insandan önce geliyorsa artık orada duyguların ve benliğin yitimi söz konusudur. İşte bu materyalist, hazcı düşünce bizim içimizde sakladığımızı düşündüğümüz bir durumdur; ancak zamanla tüm bedenimize sonrasında ise ruhumuza sahip çıkarak alır bizi dönüştürür. Neye mi dönüştürür, ben de tam kestiremiyorum; ancak insanlıktan çıkardığı kesin.            
 Hayvanlaş(tır)mak mı geldi aklınıza ?
 Haşa kedinin köpekle, aslanın yıllar sonra kendisine yavruyken bakan kişilerin boynuna sarılmasıyla, bir kuşun avını tüm yavrularına eşit biçimde bölüştürmesyile aklımıza yitip giden insani değerlerimiz geliyorsa daha fazla söze ne gerek var ki...
 Düşünün bir kere insanlığımızı hayvanlardan hatırlıyoruz.Kaybettikçe anlıyoruz maalesef yitip giden değerlerimizi. Tek suçlusu da başka türlüsünün olmadığına inandırıldığımız bir sistem. Mal, mülk ve her şeyin en iyisine sahip olmaya çalışmayla insanlar soluk almadan çalışıyorlar. Daha sonra bir yerde-filmde,reklamda,klipte,resimde- karşılarına insana dinginlik veren deniz kıyısındaki güzel bir ev resmi çıkıyor.(Hoş! bu da bir dayatmadır ya)Sonra insanlar bu sefer tam bir ev, evler, apartman sahibi olmuşken bu seferde o resimdeki eve sahip olmaya çalışıyorlar; neticede oluyorlar; ancak oportunist sistem/zihin devreye giriyor, yazlığı kiraya veriyor, Kendi sahip olduğu mala aslında sahip olamıyor sadece yılın belli bir zamanında gitme hakkı elde ediyor.
 İşte insanlığın durumu çok garip ve çok acınası. İnsanın-bireyin dünyasına atıfta bulunuyorum; yoksa Afrika'daki açlığa yoksulluğa, insanların temiz su bile bulamayışına zaten girmek istemiyorum.
 Yani asıl anlatmak istediğim insanın bedeniyle sahip olmaya ya da olduğu her şey gün geliyor kendisine sahip oluyor. Zaten Nietchze'de boşuna, "Ne kadar az şeye sahip olursan o kadar mutlu olursun."ya da durduk yer de "Yaşasın! Asil yoksulluğum." demiyor. Ki bunu birkaç yüzyıl önce söylemesi ve şu andaki daha vahşi durumu görse neler söyleyebileceğini tahmin bile edemiyorum.
 Maalesef insanların ruhunu ele geçiren bu meta anlayışı onların bir manzara seyretmesine, bir güzel şarkı dinlemesine, ara sıra boşverip eşini, çocuklarını-masraf, gider, gelecek- kaygısından uzak salt sevgi ve huzur bağlamında düşünmesine engel oluyor.Belki de bu yüzden de siradanlığın ve standartlığın dışında olmaya çalıştığım için "YOLUNDA GİTMEYEN ADAM" oluyorum bende.
 Direnmek gerekiyor işte bu zor, sancılı; bedenimizi ve ruhumuzu sömüren bu zamaneliğin karşısında durabilmek için Yunus'un sözlerini yazmamız lazım gözle görünür bir yerlere:
 Mal sahibi, mülk sahibi
 Hani bunun ilk sahibi
 Mal da yalan mülk de yalan 
 Var da biraz sen oyalan. 
Tek kelimeyle, öldürmeyelim ruhumuzu.
Yunus'un dörtlüğünün dışında insanlığımızı hatırlatan bir video:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder