Hastası olduğum bir edebi türdür, ütopya. Ne zamandır üzerine yazmayı düşünüyordum; fakat bir türlü yazamamıştım.
Yunanca'da "olmayan yer" anlamına gelen distopya sözcüğü, baskıcı bir düzen tarafından insan toplulukların sindirilmesi, geleceğe dair karanlık-kötücül bakış açısı gibi tanımlarla açıklanabilir.
Daha çok totaliter rejim eleştirilerini anlatarak edebiyatta var olmuştur. Baskıcı devlet yahut otorite aygıtının insan üzerinde kurduğu sınırları zorlayan tahakküm olarak anlatılabilir.Peki bu eserleri anlamak yorumlamak zor mudur ? Tabii ki de cevabı kişiden kişiye değişir; ancak belli bir okuma kültürüne erişildikten sonra okunması, anlaşılması açısından daha faydalı olabilir. (En azından bende öyle oldu.)
"Anti-ütopya" ve "karşı ütopya" olarak da adlandırılır.
Kavramı ilk defa J. Stuart Mill kullanmıştır.
Peki en iyi distopyalar listesine göz atarsak karşımıza hangi kitaplar çıkar ?
1- 1984-George ORWELL :
Distopyaların baş tacıdır. İnsan hayatı boyunca en az birkaç kez okumalıdır.
Big Brother insanları izlemektedir. Dünya birkaç totaliter devletten ibarettir. düşünce polisleri vardır. Düzenli olarak insanların bellekleri temizlenir.Ama aşk karşı koyar.1984 ile ilgili bu bağlantıda ayrıntıları bulabilirisniz: 1984
2- Biz-Yevgeni Zemyatin:
İnsanların D-503 gibi numaralarla adlandırıldığı cinselliğin bile devletin denetiminde olduğu rüyaların yok edildiği bir ülkeyi anlatır Zemyatin. 1920 yılında yazılmış; ancak Rusya'da tehlikeli görülmesi sebebiyle yurt dışına kaçırılmış, 1924'te İngilizce basılmış, doğduğu topraklara ise 1988'de dönebilmiştir. Distopyanın atası sayılır, Orwell'ın "1984"ü ve A. Huxley'in "Cesur Yeni Dünya"sını "Biz"i okuduktan sonra yazdıkları söylenir.
3- Fahrenheıt 451- Ray Bradbury:
451 fahrenheıtta yanar çünkü kağıtlar, kitabın kahramanı itfaiyeci Montag da Bir zamanlar yangın olan evleri söndürürmüş itfaiyeciler, benzeri bir cümle korku toplumunun genlere işlennmişliğini anlatır; çünkü artık itfaiyecilerin görevi kitap yakmaktır. Etkileyici, yalın ve çarpıcıdır. 80 darbesinde Türkiye'de birebir gerçekleştiği için distopya sayılır mı emin değilim ama dünyada bir distopya olarak kabul edilir.
4- Dava- Franz KAFKA:
Bir dava ama ne dava belli ne de suç. Tek belli olan suçlu: Joseph K. Devletin gücünü ve güçlünün egemenliğini, egemenliğin sözde adaletini anlatır bize Kafka, Dava'da.Bir önceki yazımdır, hemen altta. Bağlantı vermeme gerek yok sanırım.
5- Sineklerin Tanrısı- William GOLDING:
Golding'in yazdığı aslında ilk başta çocuklar için olan sonradan ise genişletilerek bir distopya haline gelen eseri. Nükleer savaştan sonraki bir gelecekte bir grup çocuğun adaya düşmesi ve gitgide şiddetlenen yönetim kavgasını anlatır.
6-Otomatik Portakal- Antonny BURGESS:
Alex ve genç arkadaş grubu bir suç çetesidir, yakalanır bir gün Alex ve devlet tarafından çılgınca bir rehabilitasyon programına alınır. Daha önce hakkında yazdığım eleştiri: OTOMATİK PORTAKAL
Bunun dışında başta Aldoux Huxley'in "Cesur Yeni Dünya"sı ve Ursula K. LeGuın'in "Mülksüzler"i gelir. Ardından yine bir sürü eser sıralanabilir; ancak dediğim gibi bunlar beni en çok etkileyenler ve tamamen öznel bir liste. Herkese ütopik yarınlar !!!
28 Ağustos 2014 Perşembe
DİSTOPYA ve EN İYİ DİSTOPİK ESERLER
Etiketler:
1984,
aldoux huxley,
biz,
cesur yeni dünya,
dava,
fahrenheıt 451,
george orwell,
kafka,
mülksüzler,
ray bradbury,
sineklerin tanrısı,
ursula leguın,
william golding,
yevgeni zemyatin
UN AMOUR PLATONİQUE
Ah! Bir çocuktum, şairin dediği gibi çöp gibi bir oğlandım ipince, sıska kendine güvensiz. Taa uzaktan bir platonik aşktı bu yaşanan. Görüp, baktığın hayranlık duyduğun; sessiz sedasız yanından geçen, senin farkına varılmayan gizli özne bile olamadığın bir öykü hem de. Sussan mümkünü yoktu, konuşsak da çaresi yoktu. Servisten iner seyredersin, kantine gelir seyredersin, yolda kafasını sallar sağa sola, neşeli hayat doludur, seyredersin; seyredersin de seyredersin.
Bir gizli yemin mi sanki gidip konuşsan n'olur ki en fazla Türk filmlerindeki şımarık kızlar gibi güler sana, biraz dalga geçer seninle. Ki bu en kötü olasılıktır belki de hiç öyle olmazdı, ne bileyim işte geçmiş gün. Seyretmek yerine konuşsaydık keşke. Onun boynundaki ben'le, kendi boynundaki ben arasında bağlantı kurup romantik düşlere kapılmaktansa...
Artık yıllar filmlerdeki gibi akıp gider; aklından çıkar, unutursun, başkaları da girer hayatına üstelik, iş güç falan filan derken farkına varmazsın. Taa ki yine görene kadar.
On yıllar devirmişsindir sanki çok fazla da ömründe görmeyeli bir on yıl, hatta on iki yıl olmuştur...
Öylece yakından da değil her şey kaldığı yerden canlanıverir sanki. Zaman geriye gider, kıyafetler değişir, omuzlar incelir, yüzler sivilcelenir, boyna kravat gelir, ses incelir, özgüven gider; o çocukluk gelir işte. Sanki o yine yanı başından geçer de farkına varmaz. Yanındaki tıfıl kankan seni öyle görünce teselli eder kendince: "Boşver be kanka."
Artık yıllar hızlı geçmişse zaten yitirilmişse çokca zaman, bu sefer beklenilmemelidir. Anlatılmalıdır içte kalan her şey, açıkca, en çıplak haliyle hem de. O gizli saklı, saçmasapan geçen yılların acısı çıkarılmalıdır artık. Cesur olunmalıdır, hem de fazlasıyla, hatta cüretkar.Sitem olmamalıdır; ama gülünmelidir geçip giden zamana biraz acı acı da olsa. Hiçbir şey bu sefer yarım kalmamalıdır. En derinde en dorukta yaşanmalıdır her şey. Çünkü hayat kısadır, kuşlar uçmaktadır.
Bir gizli yemin mi sanki gidip konuşsan n'olur ki en fazla Türk filmlerindeki şımarık kızlar gibi güler sana, biraz dalga geçer seninle. Ki bu en kötü olasılıktır belki de hiç öyle olmazdı, ne bileyim işte geçmiş gün. Seyretmek yerine konuşsaydık keşke. Onun boynundaki ben'le, kendi boynundaki ben arasında bağlantı kurup romantik düşlere kapılmaktansa...
Artık yıllar filmlerdeki gibi akıp gider; aklından çıkar, unutursun, başkaları da girer hayatına üstelik, iş güç falan filan derken farkına varmazsın. Taa ki yine görene kadar.
On yıllar devirmişsindir sanki çok fazla da ömründe görmeyeli bir on yıl, hatta on iki yıl olmuştur...
Öylece yakından da değil her şey kaldığı yerden canlanıverir sanki. Zaman geriye gider, kıyafetler değişir, omuzlar incelir, yüzler sivilcelenir, boyna kravat gelir, ses incelir, özgüven gider; o çocukluk gelir işte. Sanki o yine yanı başından geçer de farkına varmaz. Yanındaki tıfıl kankan seni öyle görünce teselli eder kendince: "Boşver be kanka."
Artık yıllar hızlı geçmişse zaten yitirilmişse çokca zaman, bu sefer beklenilmemelidir. Anlatılmalıdır içte kalan her şey, açıkca, en çıplak haliyle hem de. O gizli saklı, saçmasapan geçen yılların acısı çıkarılmalıdır artık. Cesur olunmalıdır, hem de fazlasıyla, hatta cüretkar.Sitem olmamalıdır; ama gülünmelidir geçip giden zamana biraz acı acı da olsa. Hiçbir şey bu sefer yarım kalmamalıdır. En derinde en dorukta yaşanmalıdır her şey. Çünkü hayat kısadır, kuşlar uçmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)