Çok uzun yıllar önce ilkokul 5'i bitirdiğim yaz, dedemle birlikte sık sık yaptığımız yolculuklardan birindeydik. Genellikle küçük otobüslerle yaptığımız, 3 saatlik bu yolculuklarda işçi emeklisi dedem, tek bilet alır; ben de onun kucağında seyahat ederdim. Otobüste boşluk varsa o boş koltuklara geçer yolculukları da bu şekilde tamamlardım. Ege de olduğumuz için yaz aylarında birbirinden ilginç-hippisinden, en ailesine-turistlerle karşılaşır, ya da volkmen dinleyen yerli turistlerden, köyden devlet dairesindeki bir işine giden amcalara rastlardık. Ufak tefek, sevimli ve biraz da geveze olduğum için kolaylıkla insanlarla ilişki kurardım.
İşte, yine bir yaz günü bu sevimli yolculuklardan birini yaparken-zıpladığım boş bir koltukta- duraklardan birisinde 20'li yaşlarında kısa saçlı, esmer tenli bir abi bindi. Ben koridor tarafında oturduğum için o cam kenarına geçti ve aynı filmlerdeki gibi başını cama dayayıp etrafı seyrderek yolculuk yapmaya başladı. Bir süre sonra benimle konuşmaya başladı. Okulumu, adımı, sınıfımı, ne olmak istediğimi sordu. Ondan sonra anlatmaya başladı. Açık cezaevinde mahkummuş. Annesi rahatsız olduğu için izin almış, İstanbul'a gidiyormuş. Gasptan dolayı ceza almış. Tam hatırlamıyorum ama 7 ya da 8 yıl ceza almış. Daha 5, 6 yıl cezası varmış. Mahkum olduğunu öğrendiğimde önce korkmuştum biraz, hatta çocuk aklımla beni kaçırır mı, diye de düşünmüştüm. Ama sonra alışmıştım ve bana hayatımda duymadığım öğütler vermişti. Kendimi kanıtlamak amacıyla bunu yaptım, paraya da çok ihtiyacım yoktu, pişmanım, demişti. Şaşkınlıkla onu dinliyordum, geçen uzun yılların ardından ismini dahi bilmediğim o abinin üstüne basa basa söylediği o cümle kaldı aklımda hep:
"Asla ama asla kendini kanıtlamak için hiçbir şey yapma, hep kendin ol !"
Bu söz o günden sonra hep aklımda kaldı ve soyut düşünme becerisini kazandığım sonraki yıllarda hep rehberim oldu, hayat yolunda.
Dilerim, o güzel abimde cezasını yatıp çıktıktan sonra kendisine güzel bir yaşam kurmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder