Raif-Maria Puder aşkı.....
Umutsuz, fedakar, sorunlu, imkansıza yakın......
Gerçekleşen ama kısacık bir 'an'dan akıllarda kalan:
bekleyiş, hüzün, umut, özlem, mektuplar......
10 yıl sonra insan hayatının zor tesadüf edebileceği gerçek....
150 sayfaya sığmış bi'kaç saatte okunabilecek ama sayfalarının kısalığına inat uzun süre insanı etkileyen bi kitap.
Basit, sıradan, içine kapanık bir kişilik Raif
Ressam, müzisyen, içi içine sığmayan, hayat dolu ama mutsuz bir kadın Maria Puder....
Babasının sabunculuk işini öğrenmesi için Almanya'ya gönderdiği Raif, Almanya'da kültür-sanata ağırlık vermiş; gittiği bir resim galerisinde ise M. Puder ile karşılaşmıştır. Sonra bir gün kaldığı pansiyonun dul Hollandalısı ile gece gezerken Maria'yı görür. Ertesi gün aynı yolda, aynı saatte bekler Raif, Maria'nın yoldan geçmesini. Maria bir bara girer keman çalar. daha önce galeriden de tanıdığı Raif'i görünce selam verir. Sahnesi sona erdikten sonra Raif'in yanına gelir oturur, çıkışta da birlikte yürürler eve doğru ve sonrasında da her gün buluşmaya başlarlar.
Ondan sonra kapılır Raif'in gönlü aşka ve der ki:
"Bu yasima kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanin vucudu birdenbire benim icin nasil bir ihtiyac olabilirdi ?
Maria Puder ise,
"..kimseye ihtiyacım yok.. kimseye minnettar olmak, kimsenin dostluğunu, lütfunu istemek niyetinde değilim... isterseniz..."
İşte bu tezatlıktadır aralarındaki aşk. Raif sadece görebilmek için Maria'yı ne derse onun düşüncelerine katılır.
Bekler, bekler, bekler....
Ve bu büyük bekleyişin sonunda gelir Maria; ama bu an uzun sürmez, Raif gelen telgrafla ölüm haberini alır babasının. Hemen döner Maria'yı yanına aldıracaktır; mektuplaşırlar ama sonra kesilir gelmez olur Maria'dan mektuplar..........
Ve biter Raif'in anlık mutluluğu artık hayatın önemi yoktur. Kendisini hayatın akışına bırakır ve ömrünün sonuna kadar her şeye derin bir kabullenmişlik ile baş sallar. Maria Puder'in ölümünü öğrenmesiyle birlikte de çok bi şey değişmez artık; çünkü sevgi kemikleşmiştir Maria'ya karşı . Demek sevmiş, der; bir de çocuğunun olduğunu öğrenir ve Raif gözlerini yumar hayata.
Romanda, 2. Dünya Savaşı'nın ardından yayılan 'varoluşçu' düşüncenin izlerini görebiliriz özellikle Raif ve Maria'nın karakterlerinde.
Türk romancılığı içinse Orhan Veli'nin "Kitabe-i sengi Mezar"ındaki Süleyman Efendi figürü kadar basit, yalın, sıradan bir karakter olan Raif'i ortaya koymasıyla da bi nevi romanda da "Garip" etkisi yapmıştır diyebiliriz.
Hasta yatağındaki Maria Puder'den gelir en can alıcı söz....
....Yalnızım, hasta köpekler gibi yalnızım......
Ve Sabahattin Ali vurulduğu zaman cebinden, "Maria Puder ölmedi." yazan bir kağıt çıktığı söylenir.
Maria Puderlerin zamanlarına..............................
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder