8 Nisan 2012 Pazar

OLMAYAN MASAL.............

Masallar vardır, inandığımız; kimi zaman okuruz, kimi zaman yaşarız...
İşte masalımız okunan değil, yaşanan bi masal. Her ne kadar masal türünün özelliklerini taşımasa da . çünkü kahramanımız sıradan bi insan, yerimiz belli, sonumuz ise kesinlıkle masallarla uyuşmayacak şekilde 'mutsuz' bir sonla bitiyor. Peki neresi masal ?...Tek özelliği yaşandığı dönem içerisinde kahramanın biri-çocuk-tarafından masalımsı bir aşk yaşanıldığına inanılması.Yoksa diğer kahraman-kız çocuk- için masal bile değildir yaşananlar.
Neyse....işte....................
   Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir çocuk varmış.Cılız, sıska kendi halinde bir çocukmuş.Değil bir masala en basit bi öyküye bile kahraman olamazmış.Bu çocuğun sıradan olan hayatı 17 yaşıyla birlikte hayat değişmeye başlamış. önce 17 yaşına girmiş, sonra güz gelmiş  ki bir de bakmış masallardaki peri padişahının kızı...Nutku tutulmuş, susmuş, sıkılmış, utanmış...mış, mış, mış......... Ama daha fazla da dayanamayıp gidip konuşucakken ilk konuşan kız olmuş; sohbet etmişler, konuşmuşlar, anlaşmışlar, buluşmuşlar...mışlar, mişler, muşlar derken aşk bacayı sarmış, eller birbiriyle buluşmuş, saçlar okşanmış, en güzel en sıcak öpücükler konmuş yüzlere
   Ama bu kızın-çocuğa göre peri padişahının kızı-bir sıkıntısı varmış.'Gel-git'ler içinde kıvranmaktaymış ruhu.Ara sıra eski acıları-yaşadığı aşkı-depreşir, bizim cılız çocuğumuzu yanında istemezmiş Çocukta hercai bir aşk yaşamaktaymış.Kızı teselli eder yanında olur anlayışlı davranırmış.Bu 'gel-git'ler içinde zaman geçmiş bizim cılız çocuk sevildiğini sanmış ama meğer ki kendisinin sevildiği kadar sevilmesi zaten çok zormuş. Ama masal bu ya inanacak yalan arıyor ya bizim çocuk, kız her sevdiğini söylediğinde kendi sevgisine eş tutarmış.hoş kız da sevmiş, haksızlık etmek olmaz ya ama işte çocuk sevmemiş, ateşlere atmış kendini...
   Nihayet beklenen gerçekleşmiş: Her çok sevenin, her anlayışlının, her fedakarın başına gelen gelmiş ve kız bizim sıska çocuğu terk etmiş; artık geceler daha uzun olmuş. Sabah olmasın, derken uykusuz gözleri güneşin doğuşunu seyreden birer kan çanağı haline gelmiş. Her sokakta acılar canlanmaya başlamış gözlerinde. O lanet sinsi hatıralar her yerde karşısına çıkıp gülüyormuş kendisine.Bu da yetmemiş kızımız-nerden bilsin ki saf çocuğumuz kızımızın huyu buymuş-hemen bir yeni sevgili yapma. Zaten bizim çocuğumuzu da böyle bulmamış mıydı ? Çocuk o zaman kız kendisini sevdiği için özel olduğunu sanmıştı ama kızın adeti, huyu buymuş demek ki.
Bu acı da eklenince çocuk yaşama sevincini yitirmiş. Yetmemiş bunları duyunca kıza her şeyi söylemek istemiş, ağzına gelen her şeyi söylemek, hatta küfretmek istemiş; ama kız telefonu açınca o  büyük sevgi depreşmiş, bi şeyler mırıldanmış; ama aklındakileri söyleyememiş.....
 Gel zaman git zaman ay geçmiş, çocuğumuz normale dönmeye başlamış; ama ne mümkün tam anlamaıyla unutmak...Hem kim unutabilmiş ki tam anlamıyla.... Bi gün yolunu kesmiş kızın, sevgilisinin yanına giderken. Gitme demiş,çocuk. Kız def ol demiş. çocuk yıkımlarına yıkım eklemiş. ay geçmiş kızın bir mesajı gelmiş şehirden yaz tatili için ayrılmadan önce sonra çocukta atmış, bulumuışlar derken bi de sarılmışlar birbirlerine. Masal yeniden başlamış çocuk için.
 Ama büyü bi kere bozulmuş artık eskisi gibi olmuyormuş hiçbir şey. Çocuğun içinde kemikleşmiş bir duygu varmış, ama adsız: kin nefret kzıgınlık......... Ama en büyük yarası kıza olan sevgisi........ Derken yine yürümemiş aşk bu sefer geri dönüş olmamak kaydıyla bitmiş; ama yeter mi çocuğumuza, yetmez; aramış gece gündüz, aralıksız ağlamış, zırlamış, bu tutkulu tutuklu aşkı için; ama kız kesin olarak bitti demiş; ama son bir umut için bir dağ başında belki "Kaf Dağı" denilebilcek bi yerde kızın evine yakın bi yer olduğu için buluşalım demiş kız öğlen sıcağında. Bizim çocuk bir umutla öğlen sıcağında yürümüş de yürümüş.kız gelmiş beş dakika konuşup konuşmamış sudan bı bahane bulup terk edıp gitmiş bizim oğlanı.Bizim sıska çocuk kalmış gözyaşlarıyla yine....
 Gel zaman git zaman mevsim güz olmuş, zaman geçmiş, acılar kabuk bağlamaya başlamış; ama unutamıyormuş bizim çocuk acılar dinmiyormuş. Alkol yetişmiş imdadına; kurtarmış onu gecelerden, gündüzlerden, anılardan.......Durmaksızın içmiş taa ki komaya girene kadar........
Artık durulmuş, yıllar yıllar geçmiş, acılar daha az hatırlanır olmuş.....
Güzler bitmiş, artık kız yokmuş kışları da yazları da..........
Bu zamanda çocuk da başkalarıyla birlikte olmuş, 'daha kaç vücut gerekli benim senin unutmam için' diyerek, iç güdüsüyle. Hep terk etmiş, terk eden bu sefer oymuş; belki de intikamını alıyormuş tüm kızlardan, ama bir türlü sevemiyormuş.
İşte bu aşklardan biri yine...
Bir başka şehirde sevgilisinin yanına gitmiş çocuk. O şehirde o kız da yaşıyormuş.
Çocuk, sevgilisiyle işlek caddeye bakan bi pastaneye oturmuş.O sırada kız kalkmış lavaboya gitmiş.Oğlanda  caddeden geçenleri seyrediyormuş.
Tam o sırada filmlerdeki gibi kız geçmiş; evet, o kız, o eski kız-çocuğa göre peri padişahının kızı olan kız-....Çocuk kalmış öylece; bakmış kalmış. Tam o sırada sevgilisi gelmiş fark etmemiş çocuk şaşkınlıktan.
Sevgilisi: "N'oldu ?"  demiş.
Çocuk: "Yok bi'şey" demiş."
Hayat bi kez daha kesiştirmiş onları işte, film misali; ama artık hayatlar farklı, yönler, gidilen yerler,tutulan eller hepsi farklıymış............
Uzaktan bi resim, bir küçücük resim çocuğun içinde yeni fırtınalar koparana kadar böyleymiş. Kopmuş gitmiş bi şeyler yine.Kız mutluymuş, ondan emin şimdi çocuk; yoksa niye kırmızı kurdelasıyla gülücükler saçsın ki ?
Çocuk mu ?
O aynı, yıllar önce kıza dediği gibi:
"Kör bir kuyuda gibi sanki........................................................................................... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder