Tarık Akan'da "YOL" ve "MADEN" gibi sosyal içerikli filmlerde oynayıp çizgisini belli etmeye başlayınca bir nevi gözdağı verilir, günümüz deyişiyle "mahalle baskısına" uğrar. Hem de şiddetlisinden. Yurt dışında yaptığı bir konuşmadan ötürü İstanbul'da havaalanında gözaltına alınır ve kitap başlar.
Kitapta 1. Şube'deki baskı ve işkence günleri anlatılıyor. Polisin devrimci gençlere uyguladığı baskı, şiddet.İşkenceye gidip gelenler, hücrede yaşam, tuvalet ihtiyacının boş kaplarla giderilişi, polislerle kurulan muhabbetler, kebap yenme, votka içilme olayları anlatılıyor. Bu bölümü okurken tüyleriniz ürperiyor.
Daha sonraki bölümde Selimiye'de, askerin kısmen daha iyi davrandığını okuyoruz. Orada da idam mahkumları içimizi burkuyor.
3. bölümde ise 2. bölümden güzel bir geçişle "YOL" filminin çekiliş sürecine, sansürden sıyrılışına, Şerif GÖREN'in yönetmenliğe gelişine, Yılmaz GÜNEY'in senaryoyu yazış sürecine, Tarık AKAN'ın film çekiminde yaşadığı zorluklara, atının senaryo gereği vuruluşuna kadar birçok anıya şahit oluyoruz.
Son bölümde ise tutuksuz yargılanmasına karar verildiğini okuyup tam sevinecekken hevesimiz kursağımızda kalıyor. Annesinin dizlerine yatıp, "Anne kafamda bit var." diyerek içimizi yine burkuyor.
Yani, kitap baştan sona iç burkuyor; bir dönemin panoramasını sunuyor. Ki insan demeden edemiyor: Tarık AKAN gibi ünlü bir isim böyle şeyler yaşadıysa ya o gencecik, isimsiz; davasına inanmış,sağcı-solcu fark etmez, çocuklar neler yaşamıştır ?
Neticede Tarık AKAN yazar olmadığı, bu kitap da bir roman olmayıp sadece bir anı kitabı olduğu için kitabın edebi değerini çok fazla tartışmaya gerek yok. Zaten Tarık AKAN'ın da böyle bir amaç gütmediğini düşünüyorum; çünkü yazar sosyalist bir dünya görüşüne sahip olduğu için çok da fazla edebi değer üzerine düşünmez, sanatın yararcılığını düşünür.
Neticede bu kitap dönem anlamak için okunabilir. Tavsiye edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder