19 yaşındaki Anna Blume'un gazeteci olup kaybolan abisini bulması peşinde sürüklenişinin öyküsü.
Karanlık kapkaranlık bir dünya. Üretimin durduğu, doğumun artık olmadığı, en muteber mesleğin çöp toplayıcılık olduğu, medeniyetin günden güne yok olduğu bir ülke: "Son Şeyler Ülkesinde"
Vapurla on günlük yolculuk yapar Anna, abisi William'ı bulmak için. Sanki bu yolculuk Amerika'dan Orta Doğu'da bir kente yapılmış izlenimi veriyor. Kent abluka altında. Giriş yapılabiliyor, ancak çıkabilmek pek de mümkün değil. Yaşlı Isabel ile tanışır, onun evinde kalır, başka bir eve sığınır. Ev antikalarla doludur, devlet otoritesinin kısmen kaybolduğu, çetelerin insanları evlerinden attığı bir kentte bu evi silahlı tek bir kişi korumaktadır.O ev de dağılır gider, Anna'nın mektuplarıyla roman son bulur. Evi tek kişinin koruması gibi genel olarak kurgu da yüzeysellikler mevcuttur.
Daha iyi bir roman olabilir miydi? Evet, olabilirdi; ancak yine de roman okunurken distopyanın gergin, karanlık atmosferini bize başarıyla sunuyor. Dilde gayet akıcı.Netice de bu işin zirvesini 1984 sayarsak birkaç gömlek altta bir distopya örneği; ancak yine de benim gibi distopya tutkusu olanlar için gayet okunabilir bir eser.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder