12 Aralık 2013 Perşembe

Ölümün Kıyısı

 Günün tüm yorgunluğuyla eve gelmiş olsam da üzerimde bir heyecan farklı bir enerji vardı; hani o tatile çıkmanın tatlı heyecanı. Kurban Bayramı tatiline çıkıyorduk, tamıtamına on günlük uzun bir tatile.
 Bekar olarak tüm bayramlıklarımı ve hatta kirli ! bayramlıklarımı alıp o çok sevdiğim ilk göz ağrım arabama atlayıp annemin babamın yanına gittim. Birkaç gün sonra da köye dedemlerin yanına gittik. Kurbanlarımızı kestik; kebaplarımızı, kavurmalarımızı yedik; eller öptük, gönüller aldık,bir kurbanı da yine güzel güzel geçirdik. Evimize döndük, Pazartesi günüm boştu bi'gün daha evimde kaldıktan sonra görev yerime dönmek için arabamla yola çıktım. Hayatta belki de ilk kez telefonumu almamıştım yanıma, daha birkaç ay öncesi almıştım; ancak kardeşimin ısrarlarına dayanamayıp telefonu o'na vermiştim. Annem de, "Oğlum, telefonsuz yola çıkmasan iyi olur." demişti. Ben de "Varınca ararım anne." demiştim. Zaten sürekli gidip geldiğim bir saatlik yoldu. Yola çıktım abimin yanına uğradım, bana iyi yolculuklar diledi, yola çıktım.
 Hava artık kararmakla kararmamak arasında kararsız kalmıştı. Yolumun yarısına gelmemiştim daha yavaşça giden bir kamyonu solladım. Yol bilgisayarına anlık tüketim değerine baktım, vitese baktım 4. vitesteydim, hızım 80'di. Kamyonu sollayıp geçince yolda bir nesne gördüm,baktım taş zannetim. Yolda da uzun zamandır yapım çalışması vardı. Yollar genişletilip asfalt dökülüyordu.Çakıllarda tabii ki de temizlenmiyordu. Dedim ya o nesneyi görmüştüm; köpek miydi kedi miydi taş mıydı neyin nesiydi işte. Kurtarmak için direksiyonumu hafifçe kırmakla birlikte arabamın bir sağa bir sola savrulması bir oldu. Ne olduğunu anlayamadım, arabam takla attı. Çıktım içinden, kamyoncu durdu.Geçmiş olsun, dedi. Ve o sırada benim Hızır Aleyhisselam olduğuna inandığım ambulans geldi. Ben şaşırdım, sizi arayan mı oldu ? dedi. Hayır, biz vakadan dönüyorduk,dediler.Beni ambulansa aldılar, götürdüler.Eve gittim hastanede geçen saatlerden sonra.Gece uyudum birkaç saat.
 Ertesi gün yeni bir tempo başlamıştı artık. Maalesef Türkiye'nin bürokratik evrakçı düzeninde kazayı atlatıp dinlenmek için pek de vaktiniz yok.İfade, kaza tutanağı, hastane kayıtları, alkol raporu, ekspertiz, ön inceleme, son inceleme, mutabakat, müzakereler, temiz kağıdı, Vergi Dairesi işlemleri ıvır zıvır derken bir bakmışsın kı 40 gün geçmiş paran yatmış.
 İşin tatlı tarafı parayı aldıktan sonra yeni arabanın aranması ve bulunması süreci.Çok şükür o olayı da geçen hafta İzmir'den hallettikten sonra bir de baktım ki rutini ne kadar özlemişim. Evden işe, işten eve...
 Peki ya bunları yaşadıktan sonra hatırlanmak istenmeyen bu olayın ruhumuzdaki etkileri
 Öncelikle bu olay yani ölümün kıyısından dönmek; ancak yaşayanların anlayabileceği kadar büyük bir olay. Yaşamayanın anlayabilmesi imkansız. İnsanların çoğu kaza anını hatırlamaz; ama ben tüm ayrıntıları hatırlıyorum.Arabanın savruluşu, takla atışı, takla atarken kolumu asfalta çarpışım, vs.
 İnsan kazanın arkasından çok fazla konuşmak istemiyor;evet, ama yine de yanında destek istiyor.Telefonunun çalmasını istiyor. Telefonun çalıyor, geçmiş olsuna geliyorlar ya da gelmiyorlar; sen sadece öğreniyorsun, hatta hayatının o güne kadar ki kısmını çocukluk sayıyor; artık daha olgun daha ağır, insanlara daha az değer veren, daha "eyvallahsız" bir adam olduğunu hissedip Nietchze'nin dediği gibi, öldürmeyen acılar seni güçlendiriyor.
  İşte yaklaşık iki aydır blog'umdan uzak kalışımın sebebi bunlar.Umarım bundan sonra böyle tatsız olaylar yaşamam da o sevdiğim güzel rutin hayatıma devam ederim.
  Son olarak bi aforizma benden:
 "Hayatta ölümden daha ciddi hiçbir şeyin olmadığını yalnız ölümün kıyısından dönenler bilir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder