24 Şubat 2016 Çarşamba

Eleştiri: Yalancı Tanıklar Kahvesi




 Anadolu'da bir yerlerde Adliye binasının karşısında yalancı tanıklık yapanlardan almakta Vedat Türkali'nin bu güzel romanı adını.
 70'lerin sonunda adım adım darbeye giden süreci ele almakta yazar. Ağa oğlu Muhsin'in okumaya geldiği Ankara'da yaşadıklarını, dönemin siyasi havasını, aşklarını, cinselliğini ve çaresizliğine tanık oluyoruz ustanın bu romanında.
 Solcu Muhsin, babasına işçinin ve köylünün hakkını gasp ettiği gerekçesiyle karşıdır, kavgalıdır, ama parasını harcamaya devam eder. Sevdiği kadınla arası gelgitlerle doludur. İdealleri ve sevdiği kadın arasındadır. En yakın arkadaşı Salih, Filistin'e kamplara gider. Fide Kitabevinin sahibi, akıl hocası Nedim Hoca ise din ve sol üzerine kafa yormaktadır.
İşte Muhsin bu karmaşık ortamda ve zıtlıkların arasında oradan oraya savrulmaktadır. Kararsızdır, ne yapacağına karar verememektedir. İçine düştüğü durumu sorgulamaktadır; ama bir sonuca varamaz. Sevdiği kadın terk edip gider, yarı yolda bırakır adeta. Zavallı Muhsin onu unutamaz ama o bir evlilik bile yapmıştır hatta. Ya tüm hayatını ortaya koyduğu, uğruna zindanlarda yattığı ideolojisi ?
 Onu da sorgular; Salih başka, Nedim Hoca farklı çözüm önerileri üretir;olmaz. Yeniden okula gitmeyi dener, olmaz. Korkunç bir bocalamanın içerisinde yapayalnızdır Muhsin. Muhsin'in bireysel, ideolojik ve varoluşsal sancılarının arka planında ise dönemin siyasi olaylarını izleriz: Maraş, Çorum olayları başta olmak üzere.
 Dilinin sadeliği ve Türkçeye verdiği önem ise çok hoş hakikaten. Davetli yerine "çağrılı" kelimesini kullanacak kadar olsa da.
 Kitabın sonunda ise yazarın muazzam bir metaforik göndermesine tanık oluruz: Muhsin'in babasının cenazesi ve 12 Eylül darbesi aynı güne denk gelir. Muazzam filmlerin final sahneleri gibi çarpıcı bir göndermedir. Ve son; Muhsin, baba olacağını öğrenir ve  bu da bir nevi göndermedir, her yok oluştan sonra yeni umutların var olabileceğine dair.
 Yazar Vedat Türkali, her daim içinde bulunduğu sol bakıştan yaşadıklarını yazar. Sadece yaşadıklarını yazması kendisine getirilen bir eleştiridir de aynı zamanda. Ancak, bu siyasi-anı romanlarının dili, anlatımı, yalın Türkçesi, diyalogları ve monologları bizi eşsiz bir yolculuğa çıkarır.
"Güven" romanı II. Dünya savaşı'nı, "Bir Gün Tek Başına" 60'ları, "Yalancı Tanıklar Kahvesi" ise 80 öncesini anlatan romanlar. Vedat Türkali romanlarını okumak isteyenlere de tavsiyem, bu sıralama içerisinde okurlarsa daha güzel olacağı yönünde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder