31 Aralık 2013 Salı

HERKESE (U)MUTLU YILLAR :)

 


 Bir yılı daha arkamızda bırakıyoruz.Gündemimiz Milli Piyango'da büyük ikramiye size çıkarsa ve 2013'te neler yaşadık; sporda,sanatta, siyasette, ekonomide ?
 Hani her insan bir dünya ya kendi içimizin siyasetinde, sanatında, sporunda, ekonomisinde neler yaşadık mesela ?
 Ekonomiyle başlayalım. Mesela yeni araba aldık falan filan ama hep borç tabii buna mukabil kredi kartı borçları, akaryakıt, kira, yakıt, faturalar falan filan derken aslında yurdum gibiyiz: Ekonomik değerlerimizin görüntüsü parlak; ama içten içe ekonomi yine bozuk. kısacası makro ve mikro değerlerimizde çok iyi değil; ammavelakin buna şükür :)
 Sanatta da elimizden geldiğince kitaba, sinemaya yani kültüre ulaşmaya çalıştık işte :)
 Sporda da Galatasaray'ın şampiyonluğuna, ŞL'de çeyrek final oynamasına çok sevindik; ama Terim'in iç çekişmeler yüzünden gönderilişine çok üzüldük.
 Kendimizse efenim, halı saha maçlarına tüm hızıyla devam ediyoruz. Kısmet olursa mart gibi de spora başlamayı düşünüyorum, her yiğit Türk genci gibi :)
  İnsanın kendi siyaseti ya da iç siyaseti, buna gelince de biraz felsefi oldu farkındayım da ne bileyim içimiz aşk meşk pek yolunda değil ya nihayetinde ondandır belki. Yurdum siyaseti gibi karışığız yani.
  Geçirdiğim kaza da yine bir iç siyasettir nihayetinde. Çok etkiledi çok, çok değiştiriyor insanı hem de çok. Artık daha farklı bakabiliyor insan hayata..
  Kısacası tüm bunlar başımızdan geçiyor ya...
  Hani biz planlar yapıyorduk ya geçen sene bu zamanlarda da...
 O zaman Lennon reyizin o meşhur sözü yankılanıyor kulaklarımda:
"Hayat biz gelecek üzerine planlar yaparken başımızdan geçenlerdir."
Ama daha bitmedi; herkese mutlu, umutlu, kazasız belasız, daha az planlı bir 2014 dilerken; çocukluğumuzda yapılan ve bence tüm zamanların en kötü esprisi olmaya aday o nadide espri ile bitiriyorum satırlarımı:
 "Seneye görüşürüz."   :))))))))))

26 Aralık 2013 Perşembe

ADIM SONBAHAR

Nasıl iş bu
Her yanına çiçek yağmış
Erik ağacının
Işık içinde yüzüyor
Neresinden baksan
Gözlerin kamaşır  
Oysa ben akşam olmuşum
Yapraklarım dökülüyor
Usul usul
Adım sonbahar
                                    Attila İlhan

25 Aralık 2013 Çarşamba

ANLAYAMADILAR...

Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda...
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye! ..
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR...

Nazım Hikmet Ran

22 Aralık 2013 Pazar

ANNE KAFAMDA BİT VAR

  70'lerin yakışıklı jönü, 80'lerin sosyal içerikli filmlerinin başrol oyumcusu Tarık Akan'ın yurt dışında yaptığı bi konuşmadan ötürü İstanbul 1. Şube ve Selimiye Kışlası'ndaki gözaltı günlerini anlatan "anı" kitabı.
  Tarık Akan'da "YOL" ve "MADEN" gibi sosyal içerikli filmlerde oynayıp çizgisini belli etmeye başlayınca bir nevi gözdağı verilir, günümüz deyişiyle "mahalle baskısına" uğrar. Hem de şiddetlisinden. Yurt dışında yaptığı bir konuşmadan ötürü İstanbul'da havaalanında gözaltına alınır ve kitap başlar.
 Kitapta 1. Şube'deki baskı ve işkence günleri anlatılıyor. Polisin devrimci gençlere uyguladığı baskı, şiddet.İşkenceye gidip gelenler, hücrede yaşam, tuvalet ihtiyacının boş kaplarla giderilişi, polislerle kurulan muhabbetler, kebap yenme, votka içilme olayları anlatılıyor. Bu bölümü okurken tüyleriniz ürperiyor.
  Daha sonraki bölümde Selimiye'de, askerin kısmen daha iyi davrandığını okuyoruz. Orada da idam mahkumları içimizi burkuyor.
 3. bölümde ise 2. bölümden güzel bir geçişle "YOL" filminin çekiliş sürecine, sansürden sıyrılışına, Şerif GÖREN'in yönetmenliğe gelişine, Yılmaz GÜNEY'in senaryoyu yazış sürecine, Tarık AKAN'ın film çekiminde yaşadığı zorluklara, atının senaryo gereği vuruluşuna kadar birçok anıya şahit oluyoruz.
Son bölümde ise tutuksuz yargılanmasına karar verildiğini okuyup tam sevinecekken hevesimiz kursağımızda kalıyor. Annesinin dizlerine yatıp, "Anne kafamda bit var." diyerek içimizi yine burkuyor.
 Yani, kitap baştan sona iç burkuyor; bir dönemin panoramasını sunuyor. Ki insan demeden edemiyor: Tarık AKAN gibi ünlü bir isim böyle şeyler yaşadıysa ya o gencecik, isimsiz; davasına inanmış,sağcı-solcu fark etmez, çocuklar neler yaşamıştır ?
 Neticede Tarık AKAN yazar olmadığı, bu kitap da bir roman olmayıp sadece bir anı kitabı olduğu için kitabın edebi değerini çok fazla tartışmaya gerek yok. Zaten Tarık AKAN'ın da böyle bir amaç gütmediğini düşünüyorum; çünkü yazar sosyalist bir dünya görüşüne sahip olduğu için çok da fazla edebi değer üzerine düşünmez, sanatın yararcılığını düşünür.
 Neticede bu kitap dönem anlamak için okunabilir. Tavsiye edilir.

20 Aralık 2013 Cuma

BİR DELİNİN MAL BEYANI

1- Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
2- Gökyüzünde bir bulut
3- Bitlis'te beş minare
4- Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili
5- Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri
yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı
6- Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü
7- Palandökende bir palan, iki döken
8- Kastamonu'da üç kasto
9- Üç fay hattı
10- Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma
11- Dünyada mekan
12- Ahirette iman
13- Denizde kum
14- Uzayda yerçekimsizlik
15- Bir çuval gazoz kapağı
16- Bir kibrit kutusu sigara izmariti
17- On sekiz saç biti
18- Biri İngilizce 6 adet küfür
19- Yirmi tane boş naylon poşet
20- Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht
21- Bir sürü saç sakal, kıl, tüy, yün
22- Uç ayrı parkta, üç ayrı belediyeye ait, üç ayrı banka reklamlı bank
23- Bir ayakkabı çekeceği
24- İki büyük taş kütlesi
25- Bir adet ağaç gölgesi
26- Üç kuş kanadı sesi
27- Bir sürü kedi, köpek
28- Bir Marmara Denizi
29- Camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci
30- Her akşam karıştırılan dört çöp bidonu
31- Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
32- Nakit 15 kuruş
33-Anne babadan kalma yarısı yaşanmış bir ömür

                                                  Penguen yazarı-çizeri Metin Üstündağ

17 Aralık 2013 Salı

YALNIZLIK ÜZERİNE

Aslında tam olarak yazmasını bile beceremesek de (yanlız-yalınız) üzerine çok fazla düşüncemiz var toplum olarak. Hatta ve hatta kalabalıklar içinde yapayalnızım, gibi bir ruh halindeyizdir söz konusu yalnızlık olunca ?
 Sahi neydi yalnızlık ?

Sertap Erener'in şarkı sözlerindeki gibi yalnızlık yollarımıza pusu kurmuş beklemekte bir hain bir düşman mıdır ?

 Ya da Özdemir Asaf'ın dizelerindeki gibi "paylaşılmaz" kutsal bir varlık mıdır ?

 Ya da "Kaybedenler Kulübü" filmindeki gibi, "Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız ?" şeklinde felsefi bir sorgulama mıdır ?

Ya da "Ey yalnızlık! Herkesin koynuna girip çıkarsın da bir tek benimle mi düzenli ilişkin var ?" dizelerindeki gibi şair Ece Ayhan ile artık ilişki kurabilecek konuma gelmiş somutlaşmış bir varlık mıdır ?

Ya da Bukowski'nin özdeyişindeki gibi bir avuntu mudur ?
"Yalnız olmak, yanlış bir kalpte olmaktan daha iyidir."

Ya da Aziz Nesin'den atarlı, delikanlıca bir söz müdür ?
"Bilinsin ki adam gibi sevdiğimizdendir, yalnızlığımız."

Ya da ya da buldum; sevilmediğimizdendir yalnızlığımız:
"Sevilmeyen bir insan, her yerde her şeyde yalnızdır."

Ya da bir Atilla İlhan şiiridir belki de...
 YALNIZLIĞI DENEMEK
Gecenin ortasında ne işin var ?
Yıldızlara dokunma yanarsın.
Bak birazdan ay da batacak,
Karanlık bulaşmasın ellerine,
Tersine döner yolunu bulamazsın.

İçi dışı uzay tozu yansımalar,
Sahi mi yalan mı anlayamazsın?
Bir rüya gemisi iskele sancak,
Dokunup geçiyor hayallerine.
Ağlayasın gelir ağlayamazsın

Sevmek insanın yüreği kadar.
Küçükse büyüğünü taşıyamazsın.
Yalnızlığı da dene oldu olacak.
Nasıl yankılanır derinden derine?
İyi midir kötü mü çıkaramazsın.

İnsan insanı kendisi tamamlar.
İçinde başka dışında başkasın.
Eksikliğin fazlana elbet bulaşacak.
Öbürü sığacak bunun derisine.
Yoksa sabaha sağ çıkamazsın. 
                                                  Atilla İLHAN 
Soruyorum şimdi yüksek sesle: 
SAHİ NEYDİ YALNIZLIK ?

YILDIZLARARASI (INTERSTELLAR)

 Başlangıç (Inceptıon) filmiyle aklımızı başımızdan alan, Kara Şovalye serisi ile inanılmaz epik destan yazıp şimdiden sinema tarihine altın harflerle adını yazdıran usta yönetmen Chrıstopher NOLAN'dan yine farklı bir film:
Yıldızlararası.
Gösterim Tarihi 7.11.2014
Merakla bekliyoruz efenim :)
Türkçe Alt yazılı fragmanı:

TAHİR İLE ZÜHRE

Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte,
Yani yürekte..
Meselâ bir barikatta dövüşerek,
Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken,
Meselâ denerken damarlarında bir serumu,
Ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
                                    Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da,
                                    Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil…

                                                                                                     Nazım Hikmet

SON ŞEYLER ÜLKESİNDE



 19 yaşındaki Anna Blume'un gazeteci olup kaybolan abisini bulması peşinde sürüklenişinin öyküsü.
 Karanlık kapkaranlık bir dünya. Üretimin durduğu, doğumun artık olmadığı, en muteber mesleğin çöp toplayıcılık olduğu, medeniyetin günden güne yok olduğu bir ülke: "Son Şeyler Ülkesinde"
 Vapurla on günlük yolculuk yapar Anna, abisi William'ı bulmak için. Sanki bu yolculuk Amerika'dan Orta Doğu'da bir kente yapılmış izlenimi veriyor. Kent abluka altında. Giriş yapılabiliyor, ancak çıkabilmek pek de mümkün değil. Yaşlı Isabel ile tanışır, onun evinde kalır, başka bir eve sığınır. Ev antikalarla doludur, devlet otoritesinin kısmen kaybolduğu, çetelerin insanları evlerinden attığı bir kentte bu evi silahlı tek bir kişi korumaktadır.O ev de dağılır gider, Anna'nın mektuplarıyla roman son bulur. Evi tek kişinin koruması gibi genel olarak kurgu da yüzeysellikler mevcuttur.
 Daha iyi bir roman olabilir miydi? Evet, olabilirdi; ancak yine de roman okunurken distopyanın gergin, karanlık atmosferini bize başarıyla sunuyor. Dilde gayet akıcı.Netice de bu işin zirvesini  1984 sayarsak birkaç gömlek altta bir distopya örneği; ancak yine de benim gibi distopya tutkusu olanlar için gayet okunabilir bir eser.
 

13 Aralık 2013 Cuma

AŞKIN E HALİ

 Aşkı e halinden yorumlamış bize güzel adam F.D. Sadece e hali mi var oysa aşkın? A'dan Z'ye binbir hali var.İlk başta adı e olan birisine ithaf edilmiş gibi düşündürse de daha sonra acaba dedirttiriyor. Acaba aşkın "a"sına terslik diye mi aşkın "e" halini anlatmış bize F.D. (Zaten aşk da böyle çelişkilerden ibaret değil mi?) Ne de olsa sever böyle oyunları F.D. "Alev Alev" yanarken klibinde buzların içinden selam çakıp gülümsememiş miydi ?  Dilimize dolanıyor şarkı hüzünlendiriyor kesinlikle. Oysa melodisi çok da hüzünlü değil; ama sözleri herbiri ayrı güzellikte sanki.
"İçime içime" derken ki o sesteki o güzellik mi, "çünkü yoksun" mu ya da o güzel nakaratı mı ?
Aşk bu mu ?
Aşk acı mı ?
Acıtır mı, İncitir mi ? 
Diye sorsa da F.D. aslında cevaplar çok net: Aşk acı, aşk incitir, aşk kanatır,aşk paramparça eder.
Badem'in laf olsun diye yaptığı kötü performanstan bahsetmiyor, güzel klibi izliyorum ve her zaman F.D. den dinliyorm:
aşk bu mu
aşk acı mı
acıtır mı
incitir mi
aşk bunu bana yapmaya mecbur mu
yağmurlar içime içime içime yağıyor içimdeki kuraklık bitmiyor
bitmez sandığım yollar aynı çıkmazda tükeniyor
çünkü yoksun
gelmiyorsun
bir çığ gibi büyüyorsun
aşk bu mu ?
aşk acı mı
acıtır mı
incitir mi
aşk bunu bana yapmaya mecbur mu?

12 Aralık 2013 Perşembe

Ölümün Kıyısı

 Günün tüm yorgunluğuyla eve gelmiş olsam da üzerimde bir heyecan farklı bir enerji vardı; hani o tatile çıkmanın tatlı heyecanı. Kurban Bayramı tatiline çıkıyorduk, tamıtamına on günlük uzun bir tatile.
 Bekar olarak tüm bayramlıklarımı ve hatta kirli ! bayramlıklarımı alıp o çok sevdiğim ilk göz ağrım arabama atlayıp annemin babamın yanına gittim. Birkaç gün sonra da köye dedemlerin yanına gittik. Kurbanlarımızı kestik; kebaplarımızı, kavurmalarımızı yedik; eller öptük, gönüller aldık,bir kurbanı da yine güzel güzel geçirdik. Evimize döndük, Pazartesi günüm boştu bi'gün daha evimde kaldıktan sonra görev yerime dönmek için arabamla yola çıktım. Hayatta belki de ilk kez telefonumu almamıştım yanıma, daha birkaç ay öncesi almıştım; ancak kardeşimin ısrarlarına dayanamayıp telefonu o'na vermiştim. Annem de, "Oğlum, telefonsuz yola çıkmasan iyi olur." demişti. Ben de "Varınca ararım anne." demiştim. Zaten sürekli gidip geldiğim bir saatlik yoldu. Yola çıktım abimin yanına uğradım, bana iyi yolculuklar diledi, yola çıktım.
 Hava artık kararmakla kararmamak arasında kararsız kalmıştı. Yolumun yarısına gelmemiştim daha yavaşça giden bir kamyonu solladım. Yol bilgisayarına anlık tüketim değerine baktım, vitese baktım 4. vitesteydim, hızım 80'di. Kamyonu sollayıp geçince yolda bir nesne gördüm,baktım taş zannetim. Yolda da uzun zamandır yapım çalışması vardı. Yollar genişletilip asfalt dökülüyordu.Çakıllarda tabii ki de temizlenmiyordu. Dedim ya o nesneyi görmüştüm; köpek miydi kedi miydi taş mıydı neyin nesiydi işte. Kurtarmak için direksiyonumu hafifçe kırmakla birlikte arabamın bir sağa bir sola savrulması bir oldu. Ne olduğunu anlayamadım, arabam takla attı. Çıktım içinden, kamyoncu durdu.Geçmiş olsun, dedi. Ve o sırada benim Hızır Aleyhisselam olduğuna inandığım ambulans geldi. Ben şaşırdım, sizi arayan mı oldu ? dedi. Hayır, biz vakadan dönüyorduk,dediler.Beni ambulansa aldılar, götürdüler.Eve gittim hastanede geçen saatlerden sonra.Gece uyudum birkaç saat.
 Ertesi gün yeni bir tempo başlamıştı artık. Maalesef Türkiye'nin bürokratik evrakçı düzeninde kazayı atlatıp dinlenmek için pek de vaktiniz yok.İfade, kaza tutanağı, hastane kayıtları, alkol raporu, ekspertiz, ön inceleme, son inceleme, mutabakat, müzakereler, temiz kağıdı, Vergi Dairesi işlemleri ıvır zıvır derken bir bakmışsın kı 40 gün geçmiş paran yatmış.
 İşin tatlı tarafı parayı aldıktan sonra yeni arabanın aranması ve bulunması süreci.Çok şükür o olayı da geçen hafta İzmir'den hallettikten sonra bir de baktım ki rutini ne kadar özlemişim. Evden işe, işten eve...
 Peki ya bunları yaşadıktan sonra hatırlanmak istenmeyen bu olayın ruhumuzdaki etkileri
 Öncelikle bu olay yani ölümün kıyısından dönmek; ancak yaşayanların anlayabileceği kadar büyük bir olay. Yaşamayanın anlayabilmesi imkansız. İnsanların çoğu kaza anını hatırlamaz; ama ben tüm ayrıntıları hatırlıyorum.Arabanın savruluşu, takla atışı, takla atarken kolumu asfalta çarpışım, vs.
 İnsan kazanın arkasından çok fazla konuşmak istemiyor;evet, ama yine de yanında destek istiyor.Telefonunun çalmasını istiyor. Telefonun çalıyor, geçmiş olsuna geliyorlar ya da gelmiyorlar; sen sadece öğreniyorsun, hatta hayatının o güne kadar ki kısmını çocukluk sayıyor; artık daha olgun daha ağır, insanlara daha az değer veren, daha "eyvallahsız" bir adam olduğunu hissedip Nietchze'nin dediği gibi, öldürmeyen acılar seni güçlendiriyor.
  İşte yaklaşık iki aydır blog'umdan uzak kalışımın sebebi bunlar.Umarım bundan sonra böyle tatsız olaylar yaşamam da o sevdiğim güzel rutin hayatıma devam ederim.
  Son olarak bi aforizma benden:
 "Hayatta ölümden daha ciddi hiçbir şeyin olmadığını yalnız ölümün kıyısından dönenler bilir."