29 Aralık 2015 Salı

Karamazov Kardeşler'den...

İnsan varlığının en soylu yanı maneviyat inkar ediliyor; zaferle, hatta nefretle reddediliyor. İnsanlar hele şu son zamanlarda bir özgürlük teranesi tutturdular; neymiş bu peşinden koştukları özgürlük? Yalnızca esirlik ve kendini kıymadan ibaret! Çünkü insanlar "İhtiyaçlarını temin etmeye bak, sen de en yüksek, en zengin kişilerle aynı haklara sahipsin." inancına saplandılar. "İhtiyaçların giderilmesi konusunda hiç çekinme, hatta isteklerini alabildiğine arttır!" Bugün herkesin dilinde bu var, özgürlük böyle anlaşılıyor. İhtiyaçları alabildiğine genişletmek hakkı neler doğurur? Zenginleri yalnızlığa ve manevi çöküntüye, yoksulları kıskançlığa, suç işlemeye götürür. Çünkü hak bağışlanırken ihtiyaçların giderilme yolları gösterilmiş değildir. Güya mesafeler kısaltılmakla düşüncelerin havadan iletilmesiyle insanlar birbirine yaklaşır, kardeşlik bağları güçlenirmiş...İnsanların bu türlü birleşme araçlarına inanmayın. Özgürlüğü ihtiyaçlarını gidermeye ve genişletmeye yarayacak bir araç saydıkları için yaratılışlarına zıt giderler, anlamsız, ahmakça istek, alışkanlık ve ipe sapa gelmez hayallere yer verirler. Sırf karşılıklı kıskançlık, şehvet ve kibir için yaşarlar. Ziyafetler, gezip tozmalar, arabalar, rütbeler, buyruk kulu uşaklar öyle önemli bir ihtiyaç sayılır ki uğruna hayat, onur insanseverlik her şey feda edilir. Bunları sağlayamayınca kendine kıyanlar bile olur. Zengin olmayanlar arasında da aynı şeylere rastlanır. Yoksul tabaka ulaşamadığı isteklerini, kıskançlıklarını şimdilik sarhoşlukla körletir. Ama pek yakında şarap yerine kanla sarhoş olacaklar, gidiş o gidiştir. Sorarım size:
Böyle insan özgür olabilir mi ?

(Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, s.418, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul,2014)

23 Aralık 2015 Çarşamba

Eleştiri: Elveda Güzel Vatanım

 

  Kanın, gözyaşının,devrimlerin ve savaşın yüzyılı hiç kuşkusuz 20. yüzyıl. Ve bu yüzyılın başında yıkılmaya yüz tutmuş, köhne bir imparatorluk ve bu imparatorluğun vatansever subaylarının kurduğu bir cemiyet: İttihat ve Terakki Cemiyeti.
 20. yy. ın başına, Osmanlının son dönemine damga vurmuş bu cemiyet ve dönem deyince aklımıza birçok isim, konu ve kavram gelir: Enver, Talat, Cemal, Resneli Niyazi, Yakub Cemil, Cavit Bey, Kara Kemal,Ahmed Rıza; II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi, Balkan Savaşları, Trablusgarp Savaşı, I. Dünya Savaşı; meşrutiyet, hürriyet, eşitlik,kardeşlik, vb.
 Fırtınanın, buhranın kasıp kavurduğu bu dönemi 4 yıllık araştırma süreciyle, titiz işçiliğiyle "Elveda Güzel Vatanım"da, polisyenin ustası Ahmet Ümit anlatıyor. Bu karmaşık dönemin altından ve bu saydığım konu, kişi ve olaylardan daha fazlasını 526 sayfalık romanına sığdırmış yazar. Bu dört yıllık araştırmasının ardından da romanın sonuna muazzam bir kaynakça koymuş.      
  Romanımızın konusuna gelirsek ikisi de Selanikli olan Ester ve Şehsuvar Sami'nin aşkının kırılma noktası olan İttihatçılığı seçmesiyle başlayan olaylar anlatılıyor. Ester ülke yangın yeriyken yazar olmak isteyen Şehsuvar'a Paris'e gitmeyi teklif eder; ancak Şehsuvar bunu kabul etmez. İttihat ve Terakkinin gözde bir fedaisi olur. İstanbul'da, Trablus'ta çarpışır. İttihat ve Terakkinin dağılmasıyla Kurtuluş Savaşı'nın başlamasıyla İstanbul'dan silah kaçırarak bu mücaeleye destek verir. Tutuklanıp Malta'ya sürgüne gönderilir. Cumhuriyet kurulur. Eski İttihatçılar Gazi Paşa'ya bir suikast girişiminde bulunurlar ve ülke bir anda eski İttihatçılar için yangın yerine döner. Takipler, tutuklanmalar birbirini izler ve kahramanımız Şehsuvar korktuğu için dönemin gözde oteli Pera Palasa yerleşir. Eski İttihatçılar kendisiyle iletişime geçer, ancak kime inanacağını şaşırmıştır Şehsuvar. En son bir tuzaktan da sağ çıkar ve artık yolun sonuna geldiğini anlar. Bir sürü can almış Şehsuvar son olarak da kendi canını alır
 Yazar Ahmet Ümit her zaman karakterlerinin gerçekçi olmasına dikkat eder. bu romanında da böyle. Şehsuvar'ın ruhundaki bütün dalgalanmaları çok net biçimde görebiliyoruz. Fedai olmak yerine yazar olsaydım Paris'e gitseydim hep aklında. Keza Ester'in de hoyratlığı, inatçılığı, kafasına koyduğu için kalkıp Paris'e gitmesi de. Tahttan indirildikten sonra Abdülhamit'in müşfik ve babacan olması da karakterlerin gerçekliğini yansıtıyor. 
  Romanda 1906-1926 yılları arasındaki 20 yıllık dönemi Şehsuvar'ın Ester'e yazdığı mektuplardan öğreniyoruz ki Ahmet Ümit romanlarında her zaman aşk ve insan ön plandadır. Öyle fırtınalı bir 20 yıldır ki Şehsuvar yaşadıklarından sonra adeta hayat yorgunudur, yorgun fedaidir.
 Ahmet Ümit anlatımda yine esnekliğini ve zekasını göstermiş, romanı mektuplar aracılığıyla  tarih içinde tarih anlatarak biz sunmuştur, kahraman bakış açısyla ki mektup olduğu için yazılanlar da ne abartılı bir dil vardır ortada ne de romancıdan çok tarihçiye kaçan yargılar. Yazar sadece anlatmış, olayların yorumunu okuyucuya bırakmıştır; ancak yine de Enver'in hayalciliğini, Mustafa Kemal'in gerçekçi ve kahramanlığını anlayabiliyoruz romandan. Anlatım oldukça başarılı dil de yine oldukça açık ve anlaşılırdır. Yalnız tek kusur noktalama yanlışlıkları. Everest Yayınlarının editörleri daha dikkatli olmalılar; ne...ne bağlaçlarındaki virgüller, şart ve bağ-fiil eklerinden sonraki virgüller; noktalı virgülün yokluğu sebebiyle zaman zaman karışan cümleler vs. 
 Romanın ana izleğinde doğu-batı, birey-toplum çatışmasını da rahatlıkla görebiliriz. Çünkü o dönemin Selanik'i Osmanlı'nın en özgürlükçü şehridir. Ester de bu özgür şehrin Yahudi kızı. Şehsuvar ise müslüman. Şehsuvar aşkı yerine vatanını, milletini(toplum) seçmiş, Ester ise kültürel anlamda batıya yakın olmasıyla Paris'e gitmiştir, kendisini(birey) seçmiştir. 
 Ahmet Ümit romanlarının olmazsa olmazı cinayet ise bu romanda aramıza çok geç katılıyor. Eski İttihatçı Cezmi'nin öldürülmesi ile Şehsuvar cinayetin üstüne yıkılacağı korkusuna kapılıyor ve pek de güvenmediği eski bir arkadaşı Mehmed Esad'la yakınlaşıyor; ancak eski dostu Fuad artık cumhuriyet için çalışmaktadır ve Şehsuvar'ı kurtarıyor. Ancak çok da gerek yoktur, zaten bariz bir cinayete; çünkü kahramanımızın anlattıkları oldukça polisiye içermektedir. 
 Polisiye demişken 1926'da Pera Palasta kalan Agatha Christie'yi de romana dahil ederek yazar, polisiyeye adeta saygı duruşunda bulunuyor.
 Yazarın "Sultanı Öldürmek" romanındaki geriliminden sonra pek de tatmin etmeyen "Beyoğlu'nun En Güzel Abisi" kitabından ardından "Elveda Güzel Vatanım"daki ayrıntılı işçiliği, anlatımı ve konusunun özgünlüğüyle biz okurlarını yine mest edip bir sonraki kitabını heyecanla beklememizi sağlıyor.   
Elveda Güzel Vatanım'ın tanıtım filmi:

9 Aralık 2015 Çarşamba

Deliliğe Dair 10 Güzel Özdeyiş

delilik ile ilgili görsel sonucu


 "Hepimiz deli doğarız. Bazılarımız deli kalırız."

- Samuel Beckett

 "Gerçek bilgelik deliliktir. Kendini bilge kabul etmek ise gerçek deliliktir."

- Erasmus

"Delilik aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemektir."

- Albert Einstein

 "Eğer deli, delilikte direnseydi bilge olurdu."

- William Blake

 "İnsanın doğasında akıllılıktan çok, delilik vardır."

- Francis Bacon

 "Delilerle baş ederken, aklı başındaymış gibi davranmak en iyisi."

- Hermann Hesse

"Kim bilmez ki delilik, özgür bir zihin ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla yakın kapı komşusudur."

- Montaigne

"Tüm akıl hastalıklarının temelinde meşru acıları reddetmek yatar."

- Carl Jung

"Bazen gezegenimiz acaba evrenin tımarhanesi mi diye düşünmeden edemiyorum."

- Goethe

Delilikten muzdarip değilim, her anın tadını çıkarıyorum.

-Edgar Allen Poe

5 Aralık 2015 Cumartesi

   


Bir sovyet ülkesinde kurşunlanmış bir apartman gibiyim, tozlu ve her yerinde gün ışığı...