20 Eylül 2016 Salı

Haydar Haydar



  Ben melamet hırkasını  
  Kendim giydim eğnime  
  Ar ü namus şişesini  
  Taşa çaldım kime ne  
  Haydar Haydar taşa çaldım kime ne  

  Sofular haram demişler  
  Aşkımın şarabına  
  Ben doldurur ben içerim  
  Günah benim kime ne  
  Haydar Haydar günah benim kime ne  
 
  Gah çıkarım gökyüzüne  
  Seyrederim alemi  
  Gah inerim yeryüzüne  
  Seyreder alem beni  
  Haydar Haydar seyreder alem beni  

  Gah giderim medreseye  
  Ders okurum Hak için  
  Gah giderim meygedeye  
  Dem çekerim aşk için  
  Haydar Haydar dem çekerim aşk için  
 
  Nesimi'yi sorsalar kim  
  Yarin ile hoş musun  
  Hoş olam ya olmayayım  
  O yar benim kime ne  
  Haydar Haydar o yar benim kime ne  
 
                              Aşık Nesimi

Yaz, Gençlik, Zaman ve Mavi

 Bir yazı daha bıraktık ömrümüzün sayfalarında. Uzun uzun doyasıya yaşadık yine. Havalar serinledi, yapraklar hafif renk bozdu, kentin canlılığı yavaş yavaş silindi. Sabahın körüne döndü günler; sessiz, sakin ve ıssız...
 Güzel anılar biriktirdik, güzel dostlarımızla. Kaydettik; dün, bugün ve yarından ibaret olan seyir defterimize. Gezdik, tozduk; yedik, içtik; bol kahkakalar attık; şen ve kalabalık sofralarda. Uzaktan, yakından, eşten, dosttan selamımızı aldık, en güzel sabaha karşılarda selam verdik çöpçülere. Zamanın hızında yine kaybeden olmamaya çalıştık; çünkü geçen zamanı iyi değerlendirdik kendimizce. Zamana karşı kazanmanın tek yolu da budur zaten. Zaman ve kahkaha oranını kurabilirsek arkaya dönüp baktığımızda çok da üzülmeyiz.
 Benim için "zaman" korkunç bir bilinmezlik(enigma, muamma). Öyle ki Tanpınar'ın yalın ve derinlikli şiiri gelir aklıma zaman zaman:
 Ne içindeyim zamanın/ Ne de büsbütün dışında/ Yekpare geniş bir anın/ Parçalanmaz akışında.
 Çıkamam işin içinden, fazla derin gelir, kaybolurum; en sonunda da ne bileyim üzülürüm zamana; insanın zaman karşısındaki çaresizliğine. 
 İnsanın büyük bir çaresizliğidir zaman kavramı. Düşünsen dert olur içine. Hele ki yaşlanma korkusu da eklenirse. Zaman geçtikçe/yaşlandıkça artık eskisi gibi olamam korkusu bu aslında.
  Oysa hep genç kalmalıyım ben. Hep de yaz mevsimi gibi uçarı olmalıyım. Başımda hercai kavak yelleri esmeli. Denizin kıyısında olmalıyım ben Allah'ım yüzme bilmesem de olur. Maviliklere dalmalı gözlerim. Gökyüzü de yıldızlı olsun. Gece de mavi, gündüz de mavi olmalı. Ah mavi! Nelerden değerlisin sen bir bilsen. Mavi demek, yaz demek; yaz demek, gençlik demek. 
 İşte yaz, gençlik ve zaman iç içe geçmiş zincirin halkaları gibi benim için. Sanki maviden uzaklaşırsam yaşlanırmışım gibi. Yaşama sevincimi yitirir, kıyıda çırpınan bir balık oluverirmişim gibi. Sanki yaşlanırsam da mavi solar, hayattan keyif alamam, yazları da mutlu olamam gibi geliyor. 
 Maviliklere...