28 Mayıs 2014 Çarşamba

ELEŞTİRİ: SON SEFARAD İMPARATORLUK II: SULTAN BAYEZİD'İN SAVAŞI


Son Sefarad İmparatorluk 2 : Sultan Bayezid'in Savaşı
 İlk kitabı "Dünyanın İlk Günü İmparatorluk-I" ile edebiyat ve tarihi roman alanında kendisine çok sağlam bir yer edinmiş olan Beyazıt AKMAN ikinci kitabı "Son Sefarad İmparatorluk II: Sultan Bayezid'in Savaşı" ile de bu yerini yine pekiştiriyor.
 İlk kitabını yaklaşık 6 ay sonra okumuştum; ama bu sefer arayı fena açmışım ki maalesef çıktıktan 1,5 yıl sonra okuma şansım oldu II. kitabı.
 Yazar Beyazıt AKMAN, Amerika'da akademisyen olarak yaşamını sürdürmekte. İlk kitabını tam 5 yıllık bir araştırmadan sonra 30 yaşında (2009) yayımlıyor. İkincisi de 3 yıl sonra geliyor. Çok genç yaşta bu kadar sağlam ve değerli iki kitabı yazdığı için biz de gururlanıyoruz kendisiyle.
 İlk kitabında Fatih'in İstanbul'u fethini çok yönlü olarak anlatan yazar, ikinci kitabında ise 1492'de İspanya'dan kurtrılan musevilerin hikayesini ve Sultan Bayezid'in hikayesini anlatıyor.
 Kitabı 100'ü aşkın bölümden oluşuyor. Yazar dönem hakkında o kadar çok bilgi sahibi ve bunu romanda öyle ustalıkla-olayların akışında-yedirmiş ki kesinlikle akademik bir dile kaçış yok; tam tersine soluksuz okunan bir tarih roman havasında. Anlatım kesinlikle çok başarılı.İlk kitabıyla aynı başarılı üslubu kullanıyor yazar.
 İçerik olarak ise belli bir olayı (musevilerin kurtarılması) o kadar çok kahramanın gözünden anlatmış ki insan okurken bu kadar kahramanı olayı nasıl bağlayacak birbirine demeden edemiyor.
 Osmanlı casusu Kara Davud, Yahudi David,Kemal ve Burak Reis, Piri Reis, Kristof Kolomb, Sultan Bayezid, Yazar genç Bayezid, Esther ve ailesi, vb. gibi o kadar çok yönden ele almış yazar.
 Yazar ülkemizdeki komplo teorisi salgınından dolayı-ki geri kalmış ülkelerde sıkça görülür- kendisini açıklama yapmak zorunda hissetmiş. Kendini genç Bayezid olarak romanın içine yerleştirmiş, musevileri neden anlatıyorsun, diyenlere karşı açıklama yapmış bir nevi. Onu da o kadar başarılı bağlamış ki matbaacılıkla uğraşan David'in torunlarından bu hikayeyi dinliyor olarak atmış hikayenin içine kendisini.
 Yazar başkahramanlarının isimlerini de Davud ve David olarak aynı kökten gelen isimlerden seçmiş ki insanların aynı kökenden geldiğini, kültürlerin etkileşimini, evrenselliği, kardeşliği, barışı anlatmak istemiş.
 Neticede 600 sayfayı aşan hacimli yapısıyla bu roman sizin gözünüzü korkutmasın. Kesinlikle bir çırpıda soluksuz okunacak bir roman.
 (Yazarın İmparatorluk serisinin III. romanını da heyecanla bekliyoruz. Bu sefer bu kadar geç kalmayacağım ayrıca kendi kendime de söz verdim.)
dunyanin-ilk-gunu-imparatorluk-1-beyazit-akman
"İmparatorluk-I"

25 Mayıs 2014 Pazar

TEŞEKKÜRLER NURİ BİLGE CEYLAN

Cannes Film Festivali'nden Altın Palmiye ile dönüp karanlık ve karamsar günlerde yüzümüzü bi nebze güldüren, bizi gururlandıran Nuri Bilge CEYLAN'a teşekkürler.
 Nuri Bilge CEYLAN: "Bu ödülü Türkiye'de son 1 yıl içinde ölen gençlere ve Soma'da ölen madencilere adıyorum."
                     Fragman:

14 Mayıs 2014 Çarşamba

 Söylenecek çok kelime var da diyemiyor insan, hani dokuz boğum varmış ya insanın boğazında hepsi de düğüm düğüm bugün. Yutkunmak bile zor. Sayı her geçen dakika artıyor. Sanki sıradan bir şeyden bahsedirmişcesine hem de.
 157...201...205....245...276...
 Hani bu kadar balık toplu intihar edip karaya vursa dayanamaz da içi burkulur ya  insanın. Sedyelerden taşınmasını seyrediyoruz biz sırayla bu emekçilerin.Ekmek parası uğruna cennete uçmuş emekçilerin.
 Haklıydı, yıllar önceki ben. Üniversite -özellikle 2007/08- yıllarında da terör azmış, her gün ocaklarımıza ateşler düşmekte gencecik fidanlarımız şehit olmaktaydı; o yüzden bu ülkede kültür-sanatın yapılamayacağına inanırdım. Masallar anlatmak gibiydi, insanları unutmak gibi bi şeydi sanki; çünkü gencecik fidanlar şehit oluyordu.
 Bugün de anladım ki kültür-sanat yoksul ve geri kalmış ülkelerde de zor yapılır. İnsanların asgari ücret karşılığında yerin 400 metre altında çalıştığı ülkede de sabah evden çıkarken ailesiyle helalleştiği bir ülkede de yapılamazmış. Düğümlenirmiş sözcükler boğazına insanın.
 Oysa madenciliğin kaderi bu olamaz, olmamalı. Burun kıvırdığımız Avrupadan en yakın örneği 100 yıl(!) önceden verebiliyorsak Almanya'da, Fransa'da, İtalya'da son 45-50 yıldır bir tek madenci ölmemiş; son 10 yılda ise burnu kanamaz bile olmuşsa neden bizim işçilerimizin kaderi ölmek ?
BİR AVUÇ KÖMÜR İÇİN, ÖMÜR VEREN TÜM MADENCİLERİMİZ İÇİN 
BAŞIMIZ SAĞ OLSUN !!!

13 Mayıs 2014 Salı

DAVET - BU MEMLEKET BİZİM

 
 Dört nala gelip uzak Asyadan
Akdenize bir kisrak basi gibi uzanan

Bu memleket bizim
Bilekler kan içinde
Disler kenetli

Ayaklar çiplak
Ve ipek bir haliya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim
Kapansin el kapilari
Bir daha açilmasin
Yok edin insanin insana kulluğunu
Bu davet bizim
Yasamak bir agaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardesçesine

Bu hasret bizim
                                                           Nazım HİKMET

11 Mayıs 2014 Pazar






“Buraları rüzgâr, buraları yağmur,
Sol omzuna güneşi asmadan gelme!”

Oktay Rifat

2 Mayıs 2014 Cuma

ANSIZIN VE NEDENSİZ

Hasretin akrep, yüzün yelkovan !!!
                                                                                  
Böyle olur bazen ansızın ve nedensiz
Yorgun sokakların dökülüverir denizine
Yalnızlıktan kuruycam sanıyorken
Korkumdan, herkesten saklanıyorken
Sen bi güldün, güneş doğdu içime
Yaşamak kaçtı seni görünce içime
Martıları üşüştü aman denizinin hasretinden çürümüş çöplüğüme
Al beni yeniden aşka
Öyle büyük ki aşk
Aşk hayattan
Saatler mi yeter sana
Hasretin akrep, yüzün yelkovan
Yüzün yelkovan
Sen bi güldün, güneş doğdu içime
Yaşamak kaçtı seni görünce içime
Martıları üşüştü aman denizinin hasretinden çürümüş çöplüğüme
Al beni yeniden aşka
Öyle büyük ki aşk
Aşk hayattan
Saatler mi yeter sana
Hasretin akrep, yüzün yelkovan
Yüzün yelkovan