23 Aralık 2015 Çarşamba

Eleştiri: Elveda Güzel Vatanım

 

  Kanın, gözyaşının,devrimlerin ve savaşın yüzyılı hiç kuşkusuz 20. yüzyıl. Ve bu yüzyılın başında yıkılmaya yüz tutmuş, köhne bir imparatorluk ve bu imparatorluğun vatansever subaylarının kurduğu bir cemiyet: İttihat ve Terakki Cemiyeti.
 20. yy. ın başına, Osmanlının son dönemine damga vurmuş bu cemiyet ve dönem deyince aklımıza birçok isim, konu ve kavram gelir: Enver, Talat, Cemal, Resneli Niyazi, Yakub Cemil, Cavit Bey, Kara Kemal,Ahmed Rıza; II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi, Balkan Savaşları, Trablusgarp Savaşı, I. Dünya Savaşı; meşrutiyet, hürriyet, eşitlik,kardeşlik, vb.
 Fırtınanın, buhranın kasıp kavurduğu bu dönemi 4 yıllık araştırma süreciyle, titiz işçiliğiyle "Elveda Güzel Vatanım"da, polisyenin ustası Ahmet Ümit anlatıyor. Bu karmaşık dönemin altından ve bu saydığım konu, kişi ve olaylardan daha fazlasını 526 sayfalık romanına sığdırmış yazar. Bu dört yıllık araştırmasının ardından da romanın sonuna muazzam bir kaynakça koymuş.      
  Romanımızın konusuna gelirsek ikisi de Selanikli olan Ester ve Şehsuvar Sami'nin aşkının kırılma noktası olan İttihatçılığı seçmesiyle başlayan olaylar anlatılıyor. Ester ülke yangın yeriyken yazar olmak isteyen Şehsuvar'a Paris'e gitmeyi teklif eder; ancak Şehsuvar bunu kabul etmez. İttihat ve Terakkinin gözde bir fedaisi olur. İstanbul'da, Trablus'ta çarpışır. İttihat ve Terakkinin dağılmasıyla Kurtuluş Savaşı'nın başlamasıyla İstanbul'dan silah kaçırarak bu mücaeleye destek verir. Tutuklanıp Malta'ya sürgüne gönderilir. Cumhuriyet kurulur. Eski İttihatçılar Gazi Paşa'ya bir suikast girişiminde bulunurlar ve ülke bir anda eski İttihatçılar için yangın yerine döner. Takipler, tutuklanmalar birbirini izler ve kahramanımız Şehsuvar korktuğu için dönemin gözde oteli Pera Palasa yerleşir. Eski İttihatçılar kendisiyle iletişime geçer, ancak kime inanacağını şaşırmıştır Şehsuvar. En son bir tuzaktan da sağ çıkar ve artık yolun sonuna geldiğini anlar. Bir sürü can almış Şehsuvar son olarak da kendi canını alır
 Yazar Ahmet Ümit her zaman karakterlerinin gerçekçi olmasına dikkat eder. bu romanında da böyle. Şehsuvar'ın ruhundaki bütün dalgalanmaları çok net biçimde görebiliyoruz. Fedai olmak yerine yazar olsaydım Paris'e gitseydim hep aklında. Keza Ester'in de hoyratlığı, inatçılığı, kafasına koyduğu için kalkıp Paris'e gitmesi de. Tahttan indirildikten sonra Abdülhamit'in müşfik ve babacan olması da karakterlerin gerçekliğini yansıtıyor. 
  Romanda 1906-1926 yılları arasındaki 20 yıllık dönemi Şehsuvar'ın Ester'e yazdığı mektuplardan öğreniyoruz ki Ahmet Ümit romanlarında her zaman aşk ve insan ön plandadır. Öyle fırtınalı bir 20 yıldır ki Şehsuvar yaşadıklarından sonra adeta hayat yorgunudur, yorgun fedaidir.
 Ahmet Ümit anlatımda yine esnekliğini ve zekasını göstermiş, romanı mektuplar aracılığıyla  tarih içinde tarih anlatarak biz sunmuştur, kahraman bakış açısyla ki mektup olduğu için yazılanlar da ne abartılı bir dil vardır ortada ne de romancıdan çok tarihçiye kaçan yargılar. Yazar sadece anlatmış, olayların yorumunu okuyucuya bırakmıştır; ancak yine de Enver'in hayalciliğini, Mustafa Kemal'in gerçekçi ve kahramanlığını anlayabiliyoruz romandan. Anlatım oldukça başarılı dil de yine oldukça açık ve anlaşılırdır. Yalnız tek kusur noktalama yanlışlıkları. Everest Yayınlarının editörleri daha dikkatli olmalılar; ne...ne bağlaçlarındaki virgüller, şart ve bağ-fiil eklerinden sonraki virgüller; noktalı virgülün yokluğu sebebiyle zaman zaman karışan cümleler vs. 
 Romanın ana izleğinde doğu-batı, birey-toplum çatışmasını da rahatlıkla görebiliriz. Çünkü o dönemin Selanik'i Osmanlı'nın en özgürlükçü şehridir. Ester de bu özgür şehrin Yahudi kızı. Şehsuvar ise müslüman. Şehsuvar aşkı yerine vatanını, milletini(toplum) seçmiş, Ester ise kültürel anlamda batıya yakın olmasıyla Paris'e gitmiştir, kendisini(birey) seçmiştir. 
 Ahmet Ümit romanlarının olmazsa olmazı cinayet ise bu romanda aramıza çok geç katılıyor. Eski İttihatçı Cezmi'nin öldürülmesi ile Şehsuvar cinayetin üstüne yıkılacağı korkusuna kapılıyor ve pek de güvenmediği eski bir arkadaşı Mehmed Esad'la yakınlaşıyor; ancak eski dostu Fuad artık cumhuriyet için çalışmaktadır ve Şehsuvar'ı kurtarıyor. Ancak çok da gerek yoktur, zaten bariz bir cinayete; çünkü kahramanımızın anlattıkları oldukça polisiye içermektedir. 
 Polisiye demişken 1926'da Pera Palasta kalan Agatha Christie'yi de romana dahil ederek yazar, polisiyeye adeta saygı duruşunda bulunuyor.
 Yazarın "Sultanı Öldürmek" romanındaki geriliminden sonra pek de tatmin etmeyen "Beyoğlu'nun En Güzel Abisi" kitabından ardından "Elveda Güzel Vatanım"daki ayrıntılı işçiliği, anlatımı ve konusunun özgünlüğüyle biz okurlarını yine mest edip bir sonraki kitabını heyecanla beklememizi sağlıyor.   
Elveda Güzel Vatanım'ın tanıtım filmi:

3 yorum:

  1. Tarihi romanlarda taraf tutmak bence çok kötü kaçıyor yani Talat Paşayı nerdeyse iyinin tarafında olumsuzluklara karşı çıkan ama askerlere ses çıkaramayan biri olarak göstermesi aydın-asker kapışması,politik cinayetler normal hayatında eline çakı almayanların iş siyaset olunca birbirilerinin kanlarını helal görmesi ve bir ülkenin mahvoluşu ...
    Aslında düşman ne içerde ne dışarıda düşman içimizde insanların güdülerinde savaş meydanlarında harcanan hayatları okuyunca lanet olsun savaşlara diyorsunuz...

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Amaud,
    Döneme ilişkin kaynaklarda da çoğunlukla aynı yorumlara rastlıyoruz. Yazar, kahramanlarının ağzından bu yorumlarda bulunuyor; ancak kitabın sonunda oldukça geniş bir kaynakça veriyor.
    Ve dediğin gibi keşke savaşlar olmasa...

    YanıtlaSil
  3. Biri Herman Hesse'nin hayatını yazsa (en melek yatırımcı Nazi O'ymuş) kimse alıp okumaz. Ama Şehsuvar Sami okunuyor. Hesse'yi de okuyun beyler (hanımlar); belki bir ATATÜRKÇÜ cevher O'nda da bulursunuz.

    YanıtlaSil